Yol, Ben ve Sen (Benim İthakim Var)

Biliriz. Çok iyi biliriz ama kahretsin unutkanız. Acıyı unuturuz, sevdayı unuturuz hepsinden öte ölümü unuturuz. Arzulanmaktan korkmayız peşim sıra gelinmesini. İstemez misin ki parmak ile gösterilen olmak? İstemez misin arzulanan olmak ya da taparcasına

Yol Ben ve Sen Benim İthakim Var

Yoldayız, yalnız. Toprak üzerinde gidiyor ayaklarımız birbirinden ayrı. Ardımızda bıraktığımız izler ve kalkan ayaklarımızın altından havalanan tozlar ile geride işaret bırakır gibiyiz. Kimin geldiğini önemsemeyiz bunu biliriz ve ilerlemeye devam ederiz çünkü yapılacak en iyi iş gitmektir. Gördük kimimiz dağı kimimiz ufku. Her birimizin bir ithakisi takip ediyoruz ve görmüyoruz yanımızdakini ya da önümüzde gideni. Geçtiklerimiz de dikkatimizi çekmez ama isteriz arkamızdaki ayak izlerimizden kendimizin görünmesini.

Biliriz. Çok iyi biliriz ama kahretsin unutkanız. Acıyı unuturuz, sevdayı unuturuz hepsinden öte ölümü unuturuz. Arzulanmaktan korkmayız peşim sıra gelinmesini. İstemez misin ki parmak ile gösterilen olmak? İstemez misin arzulanan olmak ya da taparcasına sevdalanılmak? Kim istemez ki!

Görmüyorum yüzükoyun yere çörekleneni, ciğerlerini yırtarcasına nefes alan çocuğu da. Şimdi yanından geçtiğim ağlamaktan gözü kızarmış kızı da görmedim. Benim ithakim var... Akıllıysa gelir tozlarımdan. Ben kimseyi soluk soluğa bırakmam, gözyaşlarını biriktirir yağmur olarak dağıtırım ihtiyaç sahiplerine. Benim faydam herkesedir ama gelmek isteyene. Neden diye sormam ama unutmasını isterim. Unutsun ki gözü gözüm olsun, kulağı kulağım, eli elim. Kendisinden dair ne varsa silinsin, kazınsın. Kendisi ben olana kadar tozlarımda bir toz olsun. Öyle ki bastığım ayak izlerimden fışkırsınlar. Görünsün ta geride kalanlar tarafından ve izlerimi takip etsinler.

Geçmeye çalışıyorum önümdeki şişman oğlanı. Koca koca yağlarına rağmen nasıl da çevik. Yavaşlıyorum yavaşlıyor, hızlanıyorum hızlanıyor. Duruyorum duruyor. Elime koca kayayı alıyor onun üzerine atıyorum. Kayanın altında eziliyor. Hızlıca ithakime doğru ilerliyorum ayak izlerimi bıraka bıraka.

Hepimiz çobanız, hepimiz önderiz ve her birimiz tozun içindeki beniz. Bilmeyiz ben dediğim o olduğumuzu. Nefesimizin bize ait olduğunu sanır ve ona göre tüketiriz. Bilmeyiz nefesin bizim olmadığını.

Yoldayız. Sadece ben değil, herkes yolda. Annesi olduğunu sandığım kadının eteğinden tutunarak giden şu siyah gözlü küçük kız da yolda. Benim dağım var, onun ki tepe. Şu ise gökkuşağı arar. Zavallı bilmez ki yağmurdan sonra çıkan bir hayaldir, gerçek sanır. Güneşli havalarda nereye gittiği meçhul, sadece yağmurdan sonrayı bekler. Ben ise. Koca bir dağım var. Ufku olanlar bile benim gibi olamaz. Yaklaştıkça son gelir; çünkü ben de zirve var. Beni takip edenlerin çokluğu bundandır. Varılacak yer yakındır. Kimileri gibi kaybolup nerede belirtiği olmayan değil, yaklaştıkça uzaklaşan da değil. İşte orada, sabit duruyor. Yürüdükçe mesafe azalıyor.

Tek istediğim bende bir olmaları. Kendileri yitip ben olmaları. Benim gördüğümü görmelerini, benim duyduğumu duymalarını, benim konuştuklarımı konuşmalarını istiyorum. Söyleyin çok şey mi istiyorum? O zaman ben zirveye varırım ve benle birlikte gelenler. İşte o zaman korktuklarımızdan beri oluruz.

Yok. Ayrılıkçılar olacak. Beni zorlayacak. Beni üzecek. Neden? Bilmez misin ben seninim. Git, istemiyorsan. Git onun ardı sıra ya da bunun. Kendin ol, kendi ithakin peşinden git. Önümde durma geride kalabilirsin. Fakat; ben bilirim. Benim dağım var, şu gördüğün büyük dağ. Ucu bucağı gözükmeyen dağ. İşte o benim dağ. Ben ve tozlarımı takip edenleri zirveye taşıyacağım dağım.

Sen. Sen yok. Gelmek istersen beni takip et. Başın başım olsun. Kolun kolum. Ayakların ayaklarım olsun ki seni zirveye taşıyayım; çünkü benim ithakim var.