Bilen Bir Toplumdan Bilen Bireye Doğru
Alimin konuştuğu yerde susan bir anlayıştan, büyüklerin yanında konuşmaktan haya eden kültürü haiz olan bizler değiştik ve tek bilen kişinin kendimiz olduğunu anladık.
Facebook ilk çıktığı zamanlarda bir arkadaşım "buraya üye ol, artık herkesin dijital nüfus cüzdanı burası olacak" demişti. Ben kendisine gülüp geçmiştim. O zamanlar Facebook'u geçici bir heves ve geçici bir muhabbet aracı olarak görmüştüm. Ama öyle olmadı seneler geçtikçe facebook büyüdü ve alternatif sosyal medyalar da çoğaldı. Anti emperyalist olduklarını söyleyen kimi ülkeler kendi bünyelerinde kendi sosyal medyalarını bile oluşturdular. Bir çılgınlık hâlini alan facebook ve çömezleri çocuklarımızı dahi kendi içine çekti. Bir şeye talep olması o şeyin gerçekte değerli olduğunu göstermez. Elbette bir ihtiyacı karşıladığını inkar edemem. Yemek gibi, giysi gibi bizler için temel olan bir ihtiyaca cevap verdiğini kabulleniyorum.
Kapalı yaşayan toplumların başka toplumların yaşayışından etkilenmeleri çok zordur, hatta komşu bir toplum dahi olsa. Anadolu bile İç, Doğu, Karadeniz, Ege ve dahi Trakya diye bölünmüştür. (Bölünme derken farklılıklardan bahsediyorum yoksa milli duyguların sınırlarını toprak çizmez gönüller çizer.) Elbette toplumlardaki farklılıklar giysilerimizden davranışlarımıza ve oradan inançlarımıza etki eder. Ama kapalı toplumlarda bu değişim güçtür.
Eski dönemde toplumların kapalı olmalarının sebeplerini gelenek görenek bağlamında değerlendirmek gerekiyor. Çünkü bireyi oluşturan güç toplumdur. Toplumun temel taşı ise töredir. İnanç ne kadar büyükse toplum o oranda büyüktür. Hiç kimse bir topluluğu sorgulamak için kabul etmez. Toplumu büyütmek ister ama toplumun sistemini iyileştirmek istemez. Birey hangi toplumun içindeyse onun kapalı kutusu hâline gelir. Aslında günümüzde değişen pek bir şey olmamakla birlikte en büyük değişim eskiden bireyin parçalanmasından toplumun yıkımına gidilirken şimdilerde toplumun parçalanmasıyla bireylerin yıkımına gidilir olmuştur. Eskiden bireyler kesilirdi şimdi toplumlar. Eskiden bireyin infazı ile toplum dumura uğratılırdı şimdilerde ise topluma yapılan saldırılar ile bireyler parçalanıyor.
Bireyin çöküşü bağlı olduğu sistemin çöküşüyle mümkündür. Eğer bağlı olduğu toplum, kültürü elinden alınırsa ya da zayıflığı ortaya çıkarsa birey toplumdan kopar. Kendisinin var olacağı başka bir topluma kayar. Facebook ilk ortaya çıktığı zaman “kendini tanıt”, sonrasında “kendini ifade et” görevini yüklendi. Ama başlamak için, başarı için bu yeterli olamazdı. Bazen bizler bağlı olduğumuz toplumun içinde kendimizi küçük olarak görebilmekteyiz. Genelde ise topluluk içinde kendimizi yetersiz görebiliriz. Çünkü toplum ne kadar büyükse toplum için çalışacak kişi sayısı o kadar azdır. Kendilerini atıl olarak görenler başka bir şeyin parçası olmak isterler. Aynı şekilde toplum ne kadar küçükse etki ettiği alan da o kadar küçüktür ve bu bireyin tatminsizliğine yol açar.
Bu aşama hemen başlamadı. Çünkü ananeler hâlâ çok güçlü ve toplumlar hâlâ çok kapalı. Modernizmin inşası ile birlikte iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla baskın kültürler küçük toplumları erittiler; hem nüfus olarak hem kültür olarak. Birey kendini ifade etmekle yetinmez aynı şekilde kendisini ifşa etmek ister. Bu iyi ya da doğru olmak zorunda değildir. Bizleri güdüleyen bu duyguyu yaşamak isteriz. Başkaları tarafından beğenilmek, başkaları tarafından fark edilmek. Bunun az ya da çok olması önemli değildir. Önemli olan duygunun yaşanması.
Facebook, twitter, instagram, youtube vb. sosyal medya araçları bizlere kendimizi ifade etme fırsatı tanıdılar. Haddimizi bilmeden had bildirme fırsatı verdiler. Tek sınırımız bağlı olduğumuz toplum oldu. Sınırın sebebi toplum içinde yaşama şartlarının katılığındandır. Eğer toplumu yerme ya da iyileştirmede bulunursan toplum dışına itilirsin. Eğer layık olamayacağın bir göreve talip olmakta ısrar edersen toplum dışına itilirsin. Eğer hiyerarşiyi bozan bir hareket içinde bulunursan yine toplum dışına itilirsin. İşte tam bu noktada alternatif araçlar bireyin imdadına yetişir. Kendisini daha iyi ifade etmek ve hepsinden önemlisi “buradayım!” diyebilmek için bu farklı yollara yöneliriz.
Hiç şüphesiz toplum kendini korumak ister. Düzenin, kültürün bozulmaması, topluluğun dağılmaması toplumun temel amaçlarındandır. Bu alternatif yollar toplumun önderleri tarafından da kullanılır ve topluluğu oluşturan bireyleri dizayn içinde tutmak isterler. Kendilerini kaybetmemek, (onlara göre) bir boşluğa düşmemeleri için devamlı olarak irşat hâlindedirler. Ama iletişimin ucuzlaması ve yolların çokluğu bireyin nefsini kabartmakta. Birey kendisini daha fazla ifade etmek için daha çok şeyler söyleme peşindedir. Hatta başkaları tarafından dikkat çekmek, sözünün dinlenmesi için farklı, aykırı şeyler söylemekte beis görmez. Eğer toplum hem kültür olarak hem de nüfuz olarak güçlü değilse yıkılması daha hızlı olur.
Facebook, twitter vb. bireylerin sesi oldu. “Toplumdan önce sen varsın”, dedi. Eğer ikna edemezse “toplum için sen varsın”, dedi. “Sesini duyur”, dedi. Bireyleri engellemek yerine bireylerin önünü açarak topluma ötanazi yaptılar. Birşeyler bildiğini bilenler çekinmeden, ürkmeden sözlerini söylediler. Yazmasını bilmeyen toplumlar için kolay yazım araçları geliştirdiler. Bozuk dil yapıları geliştirdiler, emojiler ürettiler, resim kullanım araçları geliştirdiler, videoları yükleme imkanı verdiler. Bizler bilen insanlar olduk. İlk gören en iyi bilen oldu. İlk beğenen en iyi anlayan oldu. İlk yorum yapan duruma göre eleştirmek için ya da ondan daha iyi bildiğini göstermek için yazan oldu.
Alimin konuştuğu yerde susan bir anlayıştan, büyüklerin yanında konuşmaktan haya eden kültürü haiz olan bizler değiştik ve tek bilen kişinin kendimiz olduğunu anladık. Teşekkürler Facebook, teşekkürler Twitter ve Instagram ve diğerleri, teşekkürler. Her şeyi bildiğimizi sanan nefsimize fırsat verdiğiniz için teşekkürler.