Şöhret Olmanın Bir Başka Yolu: Yeni Medya
Bu yazdıklarım sizlere çok abartılı gelebilir ama bence sorunun izahatı için yetersiz birkaç cümleden başka bir şey değildir.
Geliyorum dedi. Ayak sesleri her yerden duyuldu. Fakat kimse inanmadı, en tepe noktaya çıkacaklarını. Her birimiz kimlik numarası gibi yeni medyada kimlik edinmeye başladık. En kötüsü ise bu kimlik numarasının TC Kimlik gibi mecbur olduğunu zannetmemiz. Kullanalım ya da kullanmayalım, az kullanalım ya da çok kullanalım tek sıkıntımız bir an önce Yeni Medya’da kimliğimizin ortaya çıkması. Çocuklarımıza kadar, hatta doğacak çocuklarımız için bile kimliğimiz oluştu.
İnternet adres çubuğuna kendi ismimizi yazmamız ya da çıkan sayfada kendi resmimizi görmemiz, kendimizle alakalı yazıların, resimlerin gösterilmesi yaşadığımızın göstergesinden ziyade kimilerimiz için bir şeylerin değiştirilmesi, kimilerimiz için ise “selam” demek gibi bir aktiviteden öte değildir. Herkesin “Neden kimlik?” sorusuna verilecek cevapları vardır. Bu cevapları internet içinde kimlik edinenlerden almak sorunun üstünü örtmekten başka bir şeye yaramadığı gibi Yeni Medya’nın çok daha fazla büyümesine sebep olacaktır. Bugüne kadar yapılanlar da bundan ibarettir.
Sorun olarak gözüken şeylerin çözümsüzlüğü sonraki zamanlarda o şeylerin olağan kimliğine bürünmesi kaçınılmazdır. Bugünlerde internette olan şeylerin açıklaması budur. Yeni Medya grip virüsü gibi çeşitli evrelerden geçerek internette yer edinmiştir. Virüsten kurtulmak imkânsız ise onunla yaşamaya alışmak gerekir. Yıllardır kanser hastaların kanserle yaşamaya alıştıkları gibi bizler de virüsle yaşamayı öğreniyoruz. Bu yazdıklarım sizlere çok abartılı gelebilir ama bence sorunun izahatı için yetersiz birkaç cümleden başka bir şey değildir.
Yeni Medya’yı virüs olarak nitelendirmek gerçekleri saklamanın başka bir yolu olmadığının ispatı için hastalığı anlamak ve bilmek gerekir. Hastalık, virüs gibi kötü imgelerin oluşmasına sebep olan tanımları kullanmaktan kaçınacağım…
Yazmayı sevdik, resmetmeye bayıldık. Aldığımız her beğeni, paylaşılan her link bizleri daha çok konuşmaya itti. Sosyal hayatta az konuşan bizler Sosyal Medya’nın lafazanları yaptı. Durakta beklerken, otobüsle işe giderken, plajda güneşlenirken bile kendimizi ifade etmek, varlığımızı duyurmak ve size göre ise, iletişim içinde olmak için ellerimizden telefonları, tabletleri bırakmadık. Geçmişin asosyalları günümüzün bıçkın delikanlıları oldu… Size kötü haberim var; geçmişte sizleri arka sıralara iten okulun jönleri sizin egemen olduğunuz internet dünyasında yerini almaya başladılar; fakat interneti kullanan ve yön veren hâlâ sizlersiniz, şimdilik… İlk başlarda Yeni Medya, gençlerin tuvaletlerde sigara içmeye çalışan eylemleri gibi masumane başlayan kötü alışkanlıklardı. Sigarayı engellemek için ne kadar çaba sarf ettiysek internet için de fazlasını yapmadık.
Bilgiye kolay yoldan ulaşmak, her an arkadaşlarımızla iletişim hâlinde olmanın kime ne zararı vardı? Zaman içinde bilgilerin çoğalması doğruluklarının şüpheyle bakılmasına neden oldu. Eski alışkanlıklara dönmek, kütüphanelerde kitap karıştırmak, öğretmenlere soru sormak yerine Google’a sormaya, Google’da araştırmaya devam ettik. Google’ın bize verdikleriyle yetinmek, arkadaşlarımızın kendi duvarlarında yazdıklarına bakmak yeterli olur dedik. Bir soru hakkında birden çok farklı cevaplar bizleri şaşırtmadı. Hızla cahiliye toplumun oluşmasına sessiz kalarak Yeni Medya’ya daha kolay ulaşabilmenin yollarını keşfettik. Uzun yazılar için bloglar, kısa sözler için twitler, faceler oluşturduk. Resimlerimiz için instagramlar, videolarımız için youtubelar, genel kültürümüz için wikipedilar yaptık. Tek bir amacımız vardı arkadaşlarımızla paylaşmak. Neyi? Ne önemi vardı?
Anlatmak, yazmak, dinletmek, göstermek istiyorduk, sokaktaki muhabbetlerimiz gibi. Arkadaş çevremiz büyüdükçe biz de büyüdük. Şöhretin zevkini almaya başladık. Zevk aldıkça kendimizi kaybettik. Artık neler yazdığımız değil kaç kişinin izlediği önem kazandı. Arkadaşlar yerini sayılar aldı. Aramızdan egosuna yenik düşmeden, şöhret kapılarını açmadan bu işin doğrusunu yapmak isteyenler var; fakat yapmaya çalıştıkları akıntıya karşı yüzmek kadar çetin ve gereksiz (bu tanımı sonraki yazılarımda tekrar inceleyeceğiz) bir iş. Hâlâ birçoğumuzun talepleri masum, sadece arkadaşlarımızla daha yakın olmak ve onlarla birlikte aynı duyguları paylaşmak istiyoruz. Neşemizi görmelerini, üzüntülerimizi anlamalarını istiyoruz. Fakat nereye kadar? Bir gün şöhret, kapımızı çalacak ve birkaç dakikalığına bizler de şöhret olacağız. Bekliyoruz…