Yeni Medya ve Yeni Evlerimiz

Sinderalla kendi içindeki güzelliğiyle ortaya çıktı; bizler ise kendi içimizdeki bilgisizliğimizle ortaya çıktık. İlk başlarda bu bize oyun gibi geldi. Eline oyuncak verilen çocuk gibi şendik. Oyuncağımızı evirdik; çevirdik; duvarlara vurduk.

Yeni Medya ve Yeni Evlerimiz

5N 1K kuralı habercileri ilgilendiriyor; fakat bizlerin, haberci olmayan biz kullanıcıların oluşturdukları haberler nasıl bir kuraldan geçmeli? "Yeni Medya" olgusunu anlamadan soruya cevap bulmak zorlaşır, imkansızlaşır; bulunan her bir cevapla olgunun iyice anlamsızlaşmasına sebep olur. Derya görünümündeki bataklıktan hiçbir farkı kalmaz... Belki de bataklık oluşmuştur...

İletişim kurmak bizler için önemli. Yalnız kalmak, inzivaya çekilmek, adına ne dersen de teklik bizlere göre değildir. Gittiğimiz tatil yerlerinde bile kalabalık olanları tercih ederiz ya da bir grup ile gideriz. Tatil aktiviteleri de bizleri belli bir günden sonra sıkmaya başlar. "Ay"ı doldurmadan geri dönmüş oluruz. Nereye mi? Evimize.

Evimiz sadece dört duvar arasında birlikte yaşadığımız "aile" içinde sınırlı değildir. Evimiz, birlikte yürüdüğümüz sokaklardır; birlikte çay içtiğimiz kahvelerdir, salonlardır. Birlikte top koşturduğumuz sahalardır. Evimiz odası, salonu, mutfağı olan evlerden müteşekkil değildir. Evimiz yaşadığımız yerlerdir.

Yaşam alanımızın genişliği çevremizin çok geniş olduğu anlamına gelmediği gibi çevremizin geniş olmaması da evimizin dar olduğu anlamına gelmez. İnternet, bizlere ne kadar geniş bir dünya verse de onu küçültmeyi başarırız. O kadar küçük bir alana taşırız ki internetin FaceBook ya da Twitter'dan başka bir şey olmadığını zannederiz. Bu yanlış bir şey değildi, olması gerekendi... Sanal ortamın bize sağladığı hareket alanın genişliğiyle dar bir alanda vals yapmakla çok daha fazla arkadaş edinmemiz içimizdeki anlatma duygusunu alevlendirdi. Anlatma en masumane kelimedir.

Kül Kedisinin perisi internete sihirli değneği ile dokundu ve konuşma kapısı açıldı. Ortaya birden çok Sinderella'lar çıktı, camdan ayakkabılarıyla ve hiçbiri ayakkabının tekini kaybetmeden şatodan ayrılmadılar. Prensimizi/Prensesimizi görmek içimizdeki beğenilme duygusunu ortaya çıkarttı. Bu ne kadar kötü? Zaman zaman tezahürlerini eski medya aracılığı ile görebilmekteyiz. Bazı devletler Twitter, Facebook vb. sosyal medya aracıları üzerinden atılan yazılar, hatta beğeniler bile kontrol edilerek bizler hakkında hüküm vermekte, dava açmakta, cezalandırmaktadırlar.

Devlet hayatımızın her alanını ikame ettirmekle kendisini sorumlu görür. Görevini kötüye kullanmaktan çekinmez. Haklı sebepler öne süremezse özür dilemekten, gerekirse tazminat ödemekten de çekinmez. Konumuz devlet değil; fakat evimizde oluşturmaya çalıştığımız hayat tarzımız. Arabamızla trafiğe çıktığımızda kendimizi nasıl kaybediyorsak internette de kendimizi kaybeder olduk. Her şeyi söyler olduk, her görüntümüzü paylaşır olduk. Özelimizi yitirdik. Sanatçıların kendisini halka mal etmesi gibi bizler de kendimizi sosyal medya üzerindeki arkadaşlarımıza mal ettik. Tek bir farkla onlar magazin muhabirleri tarafından taciz edilerek bizlerse kendi kendimizi taciz ederek.

Sinderalla kendi içindeki güzelliğiyle ortaya çıktı; bizler ise kendi içimizdeki bilgisizliğimizle ortaya çıktık. İlk başlarda bu bize oyun gibi geldi. Eline oyuncak verilen çocuk gibi şendik. Oyuncağımızı evirdik; çevirdik; duvarlara vurduk. Çok hoşumuza gitti. Bir şeyin farkına varıncaya kadar... Yalnız olmadığımızın.

Zaten yalnız değildik, herkes bize ulaşabiliyordu. Bizler de onlara. Tehlike nerede? Tehlikenin farkına evimiz olarak gördüğümüz internetin güvenli olmadığını çalınan messenger hesapları ile kaybedilen facebook sayfalarımız ile gördükten sonra vardık. Panik oluştu. Korkar olduk. İnternetten alışverişi kestik. Ama kısa sürdü. O kadar kısa ki çoğumuz bu evreyi unuttu, bir çoğumuz görmedi bile. Art niyetli arkadaşlardan, hackerlardan korunma yöntemlerini öğrendik ve sanal ortamda kurduğumuz hayat tarzımıza devam ettik.

Çok daha konuşur olduk, çok daha pervasız olduk. Herkesten çok bilen olduğumuz gibi herkesi bilinçlendirme sorumluluğunu aldık. Kendi gibi konuşanlar, kendi gibi düşünenler aralarında öbek öbek toplandılar. Hayasızca yazılarına devam ettiler. Beğenildikçe yazdılar, yazdıkça beğenildiler, paylaşıldılar.

Kötü üvey anne gibi görünmek istemem ama Peri bizlerle oynadı. Evet, şato var; fakat orada prens/prenses yok. Arkadaş listemizde kaybettiğimiz dostlarımız var ama onlar duvarımızda yitti. Güzel yazanlar da var ama en güzelini hep biz yazar olduk. Duvarımızı boyamaktan evimizin değiştiğini görmedik. Yeni Medyanın bize verdiği görev; yazın, çizin, çekin.