Yağmur’un Getirdiği Çığlık

Siyah gökyüzünün getirdiği yağmuru görmek için pencereye doğru ilerledim. Damlaların camı dövercesine çarpıp sokakta kayboluşlarını izledim. İradesi olmadan düşen yağmur damlasının karanlıkta yitişini gördüm ve ardından gelen diğer arkadaşlarının da.

Yağmur un Getirdiği Çığlık

Sevgili İslam Gemici,

Siyah bulutlar odamın rengini aldığında sadece izledim. Monitörün aydınlattığı klavyenin başına geçtiğimde gökyüzü bağırmaya başlamıştı. Sizin yazınız gibi. Yazınızdaki o sessiz çığlık dışarıdan gelen, siyah bulutlardan düşen çığlıktan kocaman. Gökyüzünün bağırtısı anlık, ses gidince unutuyorsun; ama sizin çığlık, yazmazsam gitmeyecek!..

Yazınızda göstermiş olduğunuz hassasiyetin, çok azının dahi, bende olmamasından üzüldüm.  Evet, sinema adına emek harcayan sanatçıların hissetmesi gereken bu duyguyu benden beklemediğinizi biliyorum. Fakat şunu unutmayalım ki sinema ya da diğer sanatlar insanın güzel görmesi için yapılan bir amaç olduğundan, sinema adına yazmış olduğunuz bu eksiklerin benim ve diğerleri için de söylenmiştir; söylendiğini kabul ediyorum… “Sanat sanat için midir, sanat insan için midir?” tartışmasına girmek istemiyorum. Mektupla tartışılamayacağı gibi yaşadığımız bu zamanda da hiçbir önemi yok. Ben sanatın bir şeyler anlatması, iyi şeyler söylemesini beklerim. Ve bildiğim kadarıyla siz de bu şekilde düşünüyorsunuz.

Yazınızda Kore filminden örnekler vermişsiniz. Bahsettiğiniz ilk filmin konusunu çocuk kaçırma ve ne gariptir ki ilişkili olduğunu düşündüğünüz diğer filmde ise çocuk kaçıran bir babanın anlatılan hikâyesini inceliyorsunuz.

Eleştirinizi yapmadan önce filmleri seçme nedenini gerçek olaylardan örnek vererek, arabesk bir ifadeyle yazınızın başında anlatmanız, bana, sinemada ne/neden ilişkisinin güçlü bir bağ olduğunu gösterdi. Sinema ne kadar hayal ürünü olsa da alt zemininde gerçeklik olmazsa izleyicisine bir şeyler vermez. Hayal ürünü diyorum; çünkü beyaz perdedeki görüntüler, bize ne kadar yakın olsa bile ışıklar yanana kadardır. Işıklar yanar, beyaz perdenin beyaz olduğu görülür. Kralın çıplak olduğu anlaşıldığı an sorulması gereken soru: ‘Ne’yi ‘neden’ izledim? Bu soruya verilecek bir cevap ile sinema salonundan ayrılabiliyorsanız izlediğiniz o film, başarılı filmdir.

Animasyonlu çizgi film öncülerinden olan Karınca Z/Ant Z filminde olduğu gibi. Filmde Z adında bir karıncanın yaşamı anlatılır. Başından geçen birçok macera büyük bir olaymış gibi yansıtılır. Büyülendik, büyülendim. Ve filmin sonunda mutlu son görülür; fakat tek bir farkla, bize gösterilen bu büyük dünyanın sadece küçük bir parkta, çöp kutusunun yakınındaki küçük bir karınca yuvası olduğu gösterilene kadar… “Neyi neden izledim?” sorusuna verilecek birçok cevap ile sinema salonundan ayrıldım.

Başarı, hayalin ne kadar bizden olduğu ile alakalıdır.

Sevgili İslam Gemici, inşallah yazdıklarım ile sizleri sıkmıyorumdur. Sizlere bir şeyler anlatmak değil, sizin hassasiyetinizi paylaştığımı izah etmek istiyorum…

Türkiye’de yaşanan çocuk kaçırma olayları üzerine dünya sinemasında bu konuya değinen filmleri sinema arşivinizden tek tek bulup çıkarttınız. İlginç olan şu ki, seçtiğiniz her iki filmde verilmek istenen mesajın, sözlü olarak seyirciye aktarılması. "Bir Katilin Sesi - Voice of a murderer - Geu nom moksori" adlı filmde başrol oyuncusu tarafından yönetmen seyirciye şunları söyler: “Ben hayatım boyunca bu tür hadiselerin sadece başkalarının başına geldiğine inanarak yaşadım. Şimdi özür diliyorum. Başkalarının yaşadığı acı verici hadiselerin ne kadar kötü olduğunu şimdi daha iyi anladım...” diyerek filminde kurguladığı mesaj izleyici ile paylaşılır.

Yönetmenin olaylara bakışı polislerin, anne babanın ve özellikle katilin seyirciyi ‘ne’ ile ‘ne kadar’ etkilemek istediğini gösterir. Bunu şu sebepten dolayı söylüyorum. Yazında polisin ilgisizliğe varan tavırları, Türk polisiyle benzeş olduğunu anlatmandır. 24 saat geçmeden kayıp olarak ele alınmaması ve özellikle ilk 24 saatin ne kadar önemli olduğuna vurgu yapman yönetmenin (ve sizin) asayişteki yanlışları göstermesi açısından güzel. Yönetmenin sözlü olarak verdiği mesajın seyirciyi etkilemesi için katilin güçlü bir karakter ya da şanslı ve buna karşın iyileri zayıf ve hatalı olarak göstermesiyle filmin başarısının anahtarını oluşturdu.

Siz konunun ne kadar önemli olduğunu söylediniz; fakat ben, atlamamanız gereken diğer hususa dikkat çekmek istedim. Konunun işlenişi, karakterlerin tasviri verilecek mesajın anlaşılmasını ya da ne kadar anlaşılacağı ile doğrudan bağlantılıdır. Bunlar sizin, benden çok daha iyi bildiğiniz noktalar. Yazınızda bu tür hususlara yer vermemenizi noksanlık olarak görüyorum. Yazı, verdiğiniz yere ve zamana göre biçim kazanır, dediğinizi duyar gibiyim. Ne bileyim, bana, yazılsaydı iyi olur gibi geldi.

Bitene kadar bitmez…” mesajı ile kurgulanan ilk filmin devamı niteliğinde olan "Kan Bağları - Blood and Ties" adlı yapıt benim ilgimi daha fazla çekti. Sizin konuya olan önceliğinizden ziyade beni cezbeden yönü, konunun işleniş, yönetmenin konuyu biçimleme şekli oldu. Baba-kız ilişkisi ile başlayıp devam eden (-anne karakteri yok!), geçmişi gizlemek mi yoksa bilmemek mi daha kötü cevabının arandığı filmde karakterlerin seyirci üzerindeki etkilerini merak ettim. Ve bu filmi bana gönderirseniz benim gibi tembel, hazırcılığa konmayı seven bu arkadaşınızı sevindirmiş olursunuz...

Klavyenin başından kalkarak, siyah gökyüzünün getirdiği yağmuru görmek için pencereye doğru ilerledim. Damlaların camı dövercesine çarpıp sokakta kayboluşlarını izledim. İradesi olmadan düşen yağmur damlasının karanlıkta yitişini gördüm ve ardından gelen diğer arkadaşlarının da. Başımı kaldırıp siyah gökyüzüne baktım ve okudum, bitene kadar bitmez…

Sevgili İslam Gemici, çocuk kaçırmanın, öldürmenin, fidye almanın, kızı için her şeyi yapan bir babanın azmi, hangisinin daha önemli olduğunu, geleceği şekillendirenin geçmiş mi yoksa bugün mü vb. pek çok sorularımı yanıtsız bıraktınız.

Sizlere müteşekkir olduğum gibi, beni sokmuş olduğunuz bu açmazda yalnız bırakmayacağınızı umut ediyorum. Yazılarınızın devamını sabırsızlıkla bekliyorum. Bir yağmur damlası gibi meçhule giden değil bir nehir gibi denize akmayı umut eden bu kardeşinizi unutmamanız dileğiyle sağlıcakla kalın.

 

Engin K. Demir

 

Not: Mektuba ilham olan yazı:  - İslam Gemici, Bu hadiseler hep başkasının başına gelmez, 4 Haziran 2014, Dünya Bizim, http://www.dunyabizim.com/sinema/17212/bu-hadiseler-hep-baskasinin-basina-gelmez.html