Taviz Mi, Cevaz Mı?

Ayıktığının farkına varamadan kendini tekrar sarhoş eden ayyaş emsal yaşayıştan çıkış aramak beyhude. İnsanlar arasında bi’şekilde sarhoşluğa kaptırmadığı güne gözlerini açan var ise “gerçek bir mesleğe başlangıç” yapmalı: o kişi...

Dehşetengiz değil mi sizce de; on yıl bilemediniz 50 yıl ömrü olup hiçbir çırağı, çırası çıkmayan meşgalelere birer meslek kürsüsü takdir ediliyor!? Dahası beş yıl sonra iptale uğrayacağı öngörülen tarhları berhava eden müphemler ilahiri yine bir sükut ettirici müphemle gitmeye mahkum iken rayice nasıl yerleşebilmektedirler? Kalıcı, ağır, baskın bir şey var ve o şeyden tulu edip gelip geçen, öncekine adeta benzeyen, uzayıp gelişen sonra kuruyup kopan/düşen uzuvlar gibi midir nedir şu peydahladıkları seçemiyorum! Hadi öyle bir şeydir diyelim: peki madası gevşek, esirik insanı mukteza o şey kendine layık insanı, nasıl yani kendi mi becerip yaratıyor? Baştan çıkarıcı şey dediklerimiz böyledir oysa. Ve takbih, tazir mevzuudurlar onlar. Bir garabet daha var ki; barış, rahat, huzur, sürur, sükunet, emniyet hissi o baştan çıkarıcı şeyle beraber tahazzuz ediliyor. Şaşırmışlığa şaşmamak telkin ediliyor bütün şaşkınlar tarafından. On yıl öncesinin (hadi farzedelim) maharet gerektirenini, faydalı olanını kötürüm edici şeye rağbet edilir mi yahu!

Mahir zanaatkar (ve dolayısıyla müstakil ve kimi zaman münhasır tavır, müfret-ferik şahsiyette) olup bir emsaliyle yahut diğerleriyle karşılaşınca hürmetefza selamlaşan insanlar yok artık. Bu tıynet bir meslekte erbap, esnaf, ekabir zevata layık iken sureta meslek ama aslı muhal zamane meşgalelerin ehli nevhuzur insan, ancak ayakdaşlık yığınına katılmış, kitleleşmiş, sunileşmiş –konuşan, gülen, meşgul ve müşkülde– bir insandır.

Eskiden önemsenmeyen kahir zuhur lakin orada burada dağınık-sepili nüfusun kişileri bir anlam mı bir nüfuz mu kazandı yenide şu zamane türediler halinde? Ne iş olsa yapar ademler de mesela öğretmenler de hekimler de çeşit çeşit nicesiyle taburlar halinde okullardan(!) iş yerlerine(!) ve ora emsal binalara dolup dolup boşalıyorlar. Türlü faaliyetleriyle cemiyete mansıp yahut tezahürat kastıyla intizar, nümayiş, sitayiş… iştirak halindeler. Daha ilk yeni piyasa edişlerinde belki matah görüyor ve gösteriyor idiler hallerini, peki çoğalırken ve aşırılaşırken azıcık olsun utanç duymuşlar mıydılar? Yoksa ser a pa esirikler gibi bütün şehvet ve gazap arasında sarhoş muydular şimdiki gibi. Capcanlı ve azalarına müdir görünmeleri güce ortakçılık büyüsünün eseri değil de ne acaba? Dinamo – step motor gibi sıra düzen ardı ardına seğirtmeler dizisinden müteşekkil devr-i daim hareketleri “cezbe anlarının sıralı cümlesi” mi yoksa!

Bu seviyesizliğe kapılmamak bilincine kıymet veren, yahut o bilince sarılan yok ve dahi seviyesizliğe karşı duran, âlâya/agahlığa azmeden hiç yok. Dirayet şubelerinin hangisinde önceden kimi görmüş iseniz muhakkak, sonra bir daha gördüğünüzde o kimseyi topukları üzerinde dönmüş buluyorsunuz. Karşılaştığınız eğer gözlerini kaçırmayanlardan biri ise, o kişi, bakışıyla izahat veriyor size; “açlık bi’şeydir veya değildir bilmem fakat hatırınızın, haysiyetinizin ezilmesi çok ağır”. Tabi nasılsa sizden bir hakaret görmeyecek!..

Bu sefillikle geçen seneler biriktikçe yaşını başını alan o gevşekler analık nedir, babalık nedir, kıdem nedir, büyük nedir, ustalık nedir, hürmet nedir anlar gibi olmuyor değiller elbet. Eşşekliklerini seziyorlar lakin kaya gibi kavi bir şuur inşaına girişmiyorlar. Hangi gadre uğrasalar katlanıyorlar devamla. Vaziyet ettirici o şeyin buyruklarını dinliyorlar ve fakat istikbale şen şakrak bakamıyorlar yine o andan itibaren bile.

Tanpınar; mealen “Oğlum Hayri hayatın gerçeklerine karşı durabilecek biri değilsin, bir mesleğe tutun. Seni meslek korur, kurtarır.” dedirtiyor baş kahramanına… “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” nam eserinde. Hayatın zorluklarına karşılık zırhlı ve sebatkar kılan meslek yerine, mahut zevatın güç ve desiseleri önüne itaatkar/menfaatkar düşen ve o esnada birbirleriyle gülüşen insanlar, sonra, kendilerinin müstazaflardan olduklarını anlamışken bile vaziyet ettiriciye tekmil veriyorlar. Çocuklarını ikaz edemiyorlar hem. Hangi yüzle nasihat etsinler hakeza. Bilen bilir, başka bir dünya var mı ki sigasıyla tekdir ediyorlar çocuklarını. Rayiçten başka bir terazi yok, kalmadı zira.

Bir macera ki herkese talimatları, tarifenameleri, nizamnameleri verilmiş ve birey kulvarında yarışıp mezuniyet çizgisini geçen herkese rahatın, vasatın, tanınmanın/onanmanın bahşedildiği bir macera. Çocukluk günlerini tahrip eden (ve fakat çocukları tarafından tahrip edilecek) günlere en fiyakalı girme macerasına seferber bu acuzeyi anlamak kabil mi Allah aşkına! Semahat ve sekinetin ancak sigortaya bağlandığı yolda nesillerin değil “bir tür canlı olan insanın”… biyolojik mahlukun devamı mevzu-u bahistir oysa (varsa eğer) idraklerinde.

Geçmiştekinden peşindekine son ve en son tamimin, beyannamenin, propagandanın, programın, planın, düzenlemenin, teklifin, davetin, kanunun icraı icabet edenlerine de telif edenlerine de hayal kırıklığı intacının tedavülüdür modernlikte, vakıa. Nihayet bu kısır devran mütemadiyen bir insan ömründe bir önceki ve bir sonraki olmak üzere çağını aynı yıllarda yaşayan (ebaenced, oğul, torun) üç neslin tecrübesi. Unutulamayacak kadar güncel ve hatırlatıcıları yaşamakta olan hayal kırıklıkları yeni hayal kırıklıklarının tembihleri mevkiini işgal ediyorlar. Her bolluk önerisi darlığa gebe. Her hoşnutluk vaadi hüzünlere açılıyor. Maddi gücünüz ne kadar güçsüzleştirildiğinizin ölçütü tutulmakta. Seçtiğiniz heyetler kulluk etmenizi dayatıyor. İtimatlar mutemetleri temin etmekten her geçen gün uzağa düşüyor.

Ayıktığının farkına varamadan kendini tekrar sarhoş eden ayyaş emsal yaşayıştan çıkış aramak beyhude. İnsanlar arasında bi’şekilde sarhoşluğa kaptırmadığı güne gözlerini açan var ise yahut olacaksa işte o kişi “gerçek bir mesleğe başlangıç” yapmalı: o kişi kendini meşgul bulduğu işin hemen esasını, temelini, bidayetini eşeleyip bulduklarından sarhoşlukla yaptıklarına benzemeyenlerini ayıklamaya koyulmalı. İştigalinin uzak geçmişten falanca yakın geçmişe müstakil maslahat tulu ettiren duraklarını ihtiva eden dallarını teşhis etmeli. Maziini deruhte etmeye koyulup tersinden çıraklığa kendi kendine girişmeli. Yani akarsuyunun ne zaman ve nereden pisletildiğini öğrenmeli… sonra mı? Sonrası ona kalmış. Bu adama itimat edebiliriz. Dupduru, tertemiz, hayatfeza, ferahfeza işler yapmaya başlayacağına, bir mesleğe intisap edeceğine şüphe duymayacağım bu adamı teklif ediyorum. (29 Aralık 2018)

Yazarın Diğer Yazıları

Döndürülen Dolaplar Ve Dolaplara Doluşanlar

Şehir, Yönetimin Konusu Değil Yönetenin Ta Kendisidir

Aday Seçilen

Murat - Mürted - Mir'at

Para Nedir?

Siz Yazmış Olun