Fail, Cahil, Zail

Merak bile işe yaramıyor her nasılsa! Sanki idrak ile aramızı ırak tutmak içinmiş merak. Olur mu ya! Fail-fiil muvazenesi yitirildikten sonra anlama güçlüğünü açıklamaya değil artırmaya varan yola sapacaksın muhakkak.

Faili meçhul ile fail-i meçhul arasında fark yok sanılır. Var. Arasındaki farkı açıklayayım mı? Bir tasavvurun onu tatbik edecek kişisi tarafından tertip edilmesi ile tatbikatçısı bulunmayan tarafından bir telifin tasavvur edilmesi arasındaki fark kadar başka başka şeylerdir onlar. Kim tarafından yapılacağı belirsiz bir tasavvura fail aramak peşinde koşuyor koşturuluyor insanlar. Ne yapılacağı meçhul şeylere fail aramak peşinde de koşuyor ve koşturuluyor insanlar.

Sahip çıkılmayan ama herkesçe malum meselelerimizin üstü böyle örtülüyor işte. İşlere amade sandırıldığımız… kapitalizmin peşine takılmaca yarışı içinde oldukları halde işlerimize amadedirler sandırıldığımız meşguller işliklerimizi işgal etmişler iken biz avanaklara diyorlar ki “hadi o meseleyi projelendir getir uzmanlığımızla tetkik edelim, hadi bakalım”.

Lan düdük diyorum, sen bilmiyorsun diye benim de bilmediğimi sanıyorsun ama seni kemin üflediği besbelli meydanda. Proje dediğin ona azmeden teşkilatın tertibine bağlıdır. O bağ münhal iken hatta muhal iken herhangi proje telif edilebilir mi ki de beni teşkilatın dışında tutarak azmamı bekliyorsun! Asalak a salak.

Bu kadar mı!.. Fail ve efal böyle böyle gaib ve zail iken meseleler de öyle. “Günün şartlarını gözardı etmemek” gözetiliyor, eskiden de gözardı edilmediği surette olan olmuştu diyorlar. Tarihi ve kültürel şartlar uyarınca olup bitmişti, şimdi yeniden bugünün tarihi ve kültürel şartlarına itaat edeceksin diyorlar. Tarihi ve kültürel şartlar dediğiniz nedir ki diye sormak yasak! Yani hepimiz Allah’ın ipine sarılmışken Asr-ı Saadet’i deruhte etmemize rağmen (yani o ipi bırakmadığımız süre zarfında) bugünlere geldik de mi “günün şartlarını” koruyarak vaziyet edeceğiz halimize? “Mevzi ve Devri Şartlar”ı görmezden gelmemek ile sapkınlıkları tezkiye etmek (yahut nefsimizi muaf tutmak) arasındaki farkı seçemiyorsanız türedi mahuteleri bidayetteki meselelere galip çıkarırsınız esasen.

Merak bile işe yaramıyor her nasılsa! Sanki idrak ile aramızı ırak tutmak içinmiş merak. Olur mu ya! Fail-fiil muvazenesi yitirildikten sonra anlama güçlüğünü açıklamaya değil artırmaya varan yola sapacaksın muhakkak. Diyorlar ki “resme bakarak ressamı, kelama bakarak insanı anlayamazsın”. Çünkü diyorlar sıfatlar zatı temsil etmez. Hayır. Eder. Fakat ikame etmez. İsim olan kelimeler ismin hamilinin hem fiilini hem evsafını haizdir. O isim zatının namıdır da. Nama mahsus olan isim kelimesi sahibinin herhangi fiilinin ve vasfının yerine geçmez ama o ismi taşıyanı anlamaya varan yolun başıdır, eşiğidir. Fiiline ve sıfatına işaret olan kelimeler, işitenine merak ishal eder. Aralarının ırak olmadığını idrak ettirir ilkin.

Aksi halde neler neler yutturulur sana da karnın doyduğu için müteşekkir bile olursun fasid ve fasık eşhasa. Mesela… Rebecca Harper. Bir film karakteri. “Kendimize sormamız gereken bir soru” diyor. “Bir etik kapitalizm mümkün mü?”. “Başka şansımız olmadığına inanıyorum” diyor. “Halk ne hissettiğini tebarüz ettiriyor mütemadiyen: Başkalarının harcamaları üstüne dikilmiş aşırı kâr uygulamaları artık kabul edilemez” diyor. “Globalleştirilmiş bir dünyada yaşamaktayız, fevka’l-ade bağlantılılık halinde bu globalleştirilmiş dünyada bir milyardan fazla insan günde bir dolarlık geçim baskısı altında yaşıyor. Bir sistem tasarlanmıştı ki herkesi kalkındırabilecekken bir zümre tarafından iğfal edilmiş ve eşitsizlik sebebi olarak çarpıtılarak kullanılmakta. Sorunu kapitalizme vuruyorlar. Sorunu kapitalizme değil çıkarcı kapitalistlere ve hemen köşe dönmeye odaklı insanlara yani sosyoekonomik sorumsuzlara bağlamalıdır. İşadamının değerleri ve insanlık değerleri diye ayırım yapınca başlıyor bu çürüklük.”. Böyle söyletiliyor Mrs. Harper’a.

Ya vakıaya karşı agah, metin ve vakur durmak meselemizi hangi nevzuhur sahada kabul edeceğimizi sıhhatle tesbit edeceğiz ya da hal-i hazırı kaale alan arkadaşlarımıza abesle iştigal ediyorsunuz diyeceğiz. Elbette hal-i hazırı soruşturan arkadaşımıza abesle iştigal ediyorsunuz demeyelim. Ama şunu hatırla diyeceğiz ona: asi ve muti bidayetten beri var. Bugün dün değildir diyerek girişip de mutinin asiye muarezeten yeni bir ruh yeni bir anlayış yeni bir inanç icat etmesi gerekmiyor. Bi’şey söylemesi ve yapması gerekiyor muhakkak. NE söyleyeceği ve yapacağı, NİÇİN söyleyeceği ve yapacağı belli zaten. Şimdiye has NASIL söyleyeceğini ve yapacağını tesbit etmeli sadece. Bu “nasıl” sorusunun gerekçesi nedir diye müzakere açmalı. Ve tam ciddiyetle intaç ettirilmeli o müzakere. Çünkü meşhur, rayiç tabirle “günün şartları” ibaresi ancak “nasıl” sorusuna müvacih addedilirken hileden korunamama tehlikesi var. Ne ve Niçin tekrar icadedilmeye muhtaç değil. Bidayetten beri vahyedilmiş zira. Zira Asr-ı Saadet odur ki; pişman, nadim, tövbekar Hz. Adem’in ruhunun, anlayışının, inancının ve hayat tecrübesinin asilerin herzelerine karşı duruşunun tezahürü ve vukuudur asr-ı saadet, kıyamete kadar başkalaşmayan örnektir, modeldir asr-ı saadet. (5 Ocak 2018)

Yazarın Diğer Yazıları

Döndürülen Dolaplar Ve Dolaplara Doluşanlar

Şehir, Yönetimin Konusu Değil Yönetenin Ta Kendisidir

Aday Seçilen

Murat - Mürted - Mir'at

Para Nedir?

Siz Yazmış Olun