Başlangıç'tan Zeus'lu Katolikliğe Uzanan Yol

"Zeus, tanrıların tanrısı. Pagan ilahları arasında en korkulanı ve saygı duyulanı. Zeus, yok oluşuna karşı tanrıların hepsinden daha fazla direnç gösterdi. Tıpkı yerine geçtiği eski tanrılar gibi, ışığının söndürülmesine hiddetlenip savaşı başlattı."

Aslında bu yazıyı "Başlangıç - Origin" isimli kitabı bitirdikten sonra yazacaktım. Şimdilik yarısına gelmiş durumdayım. Bitirince yeni bir yazıyı daha kaleme alacağımı tahmin ediyorum.

Dan Brown, her ne kadar popüler bir yazar olsa da, ele aldığı konular ve bu konuları ifade ediş tarzından dolayı -iddialı şekilde söyleyeyim- insanlık için bir şanstır. Çünkü gerek "Dijital Kale" romanında gerekse de sonrasında "Da Vinci Şifresi - Da Vinci Code" ile başlayıp seri haline getirdiği Robert Langdon kitaplarıyla Batı Dünyası'nda kimsenin cesaret edemeyeceği hususlara -deyim yerindeyse- burnunu sokuyor. Meşhur yazarlardan hiç kimse bugüne kadar bu konuları böylesine eşelememişti veya unutkanlığımı mazur görün, ben hatırlamıyorum.

Netâmeli mevzularda eser vermek her yazarın arzusudur, çünkü bu tür kitaplar kısa zamanda revaç bulur, çok satanlar listesinde başa güreşir, basın dünyasının yazılı - görsel - işitsel organlarında popüler hale gelir ve yayınevi ile yazarına çok para kazandırır. İşte bu sebeplerden ötürü Dan Brown benzeri yazarlar pek çok memlekette çıkar ancak bu yazarların pek azı onun gibi bir şansa sahip olabilirler. Hayat dalgaları işte... Kimisini alır zirveye taşır ve sahile ulaştırır, kimini de savurup denizin dibine batırır.

Dan Brown denilince, hayalimde "elinde bir balta, kocaman yaşlı bir ağacın gövdesine vuran adam" canlanıyor. Bence yaşlı koca ağaç Katolik Hıristiyanlık, baltalı adam da Dan Brown isimli meşhur yazar... Dijital Kale romanını okuduktan sonra beni ortalama üç ay kadar internete ve bilgisayara mesafeli durmaya mecbur bırakan adam Dan Brown, daha sonra yazdığı Robert Langdon romanlarıyla -çok iyi tanıdığını düşündüğüm- Katolikliğe vurdukça ses geliyor, Katolik Hıristiyanlığın tarihini, Vatikan’ın çevirdiği dolapları, inanç sisteminin telaffuz edilmeyen tehlikeli yönlerini kamuoyunun önüne seriyor. Bunu roman üslubuyla yaptığı ve "sanat" gibi önemli bir silahı kullandığı için de kimse sesini çıkarmıyor. Dan Brown'ın bu yönünü takdir ediyorum. Onu sıradan bir yazar olmanın dışına çıkaran en önemli niteliği -bence- bu. Başkalarına göre öyle olmayabilir.

Mesela, Başlangıç romanının ikinci en mühim kahramanı Edmond Kirsch, kitabın Türkçe baskısının 97. sayfasında başladığı sunumunun ortalarına doğru, tam da 100. sayfada -benim için can alıcı bir konu olan- orijinal Hıristiyanlığın paganizm ile harmanlanmasından bahsederken şöyle der: "Zeus, tanrıların tanrısı. Pagan ilahları arasında en korkulanı ve saygı duyulanı. Zeus, yok oluşuna karşı tanrıların hepsinden daha fazla direnç gösterdi. Tıpkı yerine geçtiği eski tanrılar gibi, ışığının söndürülmesine hiddetlenip yok edilişine karşı vahşi bir savaş başlattı. Zeus'un müritleri (bağlıları) tanrılarını bırakmamak için öylesine direndiler ki, Hıristiyanlığın, Tanrı'nın yeni yüzüne onunkini uyarlamaktan başka çaresi kalmadı." Bu sözlerin ardından ekrandaki sakallı Zeus görüntüsü, kendisine çok benzeyen sakallı başka bir yüzün freskine; Michelangelo'nun Sistine Şapeli tavanına yaptığı Âdem'in Yaratılışı panosundaki Hıristiyan Tanrısı'nın yüzüne dönmüştü.

Günümüz Hıristiyanlarının ve özellikle de Katolik din adamlarının bir türlü kabullenmediği, İsa aleyhisselamın tebliğ ettiği Hanif dinin kısa süre içinde bozularak, pagan inanışıyla karıştırılıp, ortaya Yunanca "mesih" kelimesinin karşılığı olan "hıristos" sözcüğüyle şekillenerek çıkarılan ve papazlar tarafından asırlar boyunca insanlara zulüm, eziyet, sömürü vasıtası olarak kullanılan muharref Hıristiyanlık, Zeus ve bağlılarının ürünüdür. Bu gerçeği de dünya üzerinde milyonlarca satan bir kitapta tafsilatlı olarak izah eden Dan Brown'ı beğenmeyeyim de, sade suya tirit aşk romanı yazan kişileri mi beğeneyim? Kısaca şunu da yazayım: Ortodoks Hıristiyanlık da, özel karakterini, daha çok üzerine temellendiği "Grek kültürünün Hıristiyanlaştırılması"ndan alır. Yani her hâlükârda, Hazreti İsa'ya vahyedilen din ile bozulan Hıristiyanlığın alakası çok azdır. Zaten İsa aleyhisselam döneminde bağlılarına (Luka İncili'nde) Celileliler (Galilee bölgesine istinaden) denildiği yazılıdır. Hıristiyanlardan, Kur'ân-ı Kerim'de de "Nasranîler" diye bahsedilmektedir. Hem isim olarak hem de akide olarak, çıkış noktası ile daha sonra evrildiği Hıristiyanlığın bir ilgisi kalmadığı açıktır. Fakat kim kabul ediyor ki?

Dan Brown, bilim dünyasının gözlerini kapattığı bir başka konuyu daha yazmış. Romandan aynen alıntılıyorum: (Ekranda) Yıldızlı gökyüzü yeniden belirmişti ama bu defa yıldızların yanında isimleri vardı: Vega, Betelgeuse, Rigel, Algebar, Deneb, Acrab, Kitalpha. (Edmond Kirsch konuşmasına devamla...) "Bu isimlerin hepsi Arapçadan türetildi. Gökyüzündeki isimlendirilmiş yıldızların üçte ikisinden fazlasının isimleri bu dildedir, çünkü Arap dünyasının astronomları tarafından keşfedildiler." En parlak yıldızların yanında birer birer Romen rakamları gözükmeye başladı. I, II, III, IV, V... Sonra sayılar aniden durup yok oldu. Edmond "Romen rakamlarını kullanmıyoruz" dedi. "Arap sayılarını kullanıyoruz." Ekranda beliren Arap rakamları yavaşça günümüzde kullanılan sayılara dönüşmeye başladı. 1, 2, 3, 4, 5... Edmond "İslam âlemindeki bazı icatlardan da haberiniz vardır" dedi. “Bunları hâlâ Arapçadaki isimleriyle kullanıyoruz: Cebir, Algoritma, Azimüt, Nadir, Zenit, Simya, Kimya, Şifre, İksir, Alkol, Alkalin, Sıfır.”

Romanda üstüne konuşulacak daha pek çok şey var. Yukarıda da dedim ya, kitabı daha bitirmedim. Bitirdiğim zaman ikinci ve daha uzun bir yazı yazmam lazım geleceğini düşünüyorum. Şimdilik bununla yetinelim.