Kemal Tahir’in Tarih Anlayışının Sürekliliğini Sağlayamamanın ve Güncelleyememenin Bedeli

Davutoğlu Hükümeti'nin programı demek olur ki ‘sivil müslüman ve rasyonel birey’i tanımlarken Cemil Meriç’den kültürü, Kemal Tahir’den ‘kerim devlet’i, Küçükömer’den ‘sivil olmanın hukukunu ve sınırlarını’ almak ve bir sentez yapmak gereği vardır.

Kemal Tahir ile tanışmamın üzerinden 49 yıl geçmiş. 1965 sonunda ‘devrimin nasıl yapılacağı konusunu’ konuşmak üzere Deniz Gezmiş ile beraber gitmiş ve tanışmıştık... Bizim kuşağa sonradan 68’liler dendi... Yani Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya vb. bilinen ve ünlü isimlere ve onların devre arkadaşlarına... Bizim kuşak bizden önceki ‘batıcı laik’ kuşağın aralarında yaptıkları tartışmaları da miras aldı. Eski kuşak sosyalist/komünistler Mihri Belli, Mehmet Ali Aybar, Kemal Tahir, Behice Boran, Hikmet Kıvılcımlı, Kerim Sadi, Cemil Meriç, İdris Küçükömer, Doğan Avcıoğlu, Sadun Aren gibi ünlülerdi.

Bu ünlülerin de tümü aynı türden görüşleri savunan farklı noktalardan hareket etmiş, farklı düşünen insanlardı... Farklılığın düğümlendiği kritik nokta, devrim yapacağımız toplumun yapısı üzerine idi. Tezlerden birisi ‘Osmanlı merkezi feodal bir toplumdur. Yeni bir görüş aranmamalı. SSCB’nin ‘merkezi feodalite’ görüşünü benimseyelim’ diyordu...

İkinci tez de Türkiye’de toplumun ‘farklı yapısı olduğunu’ ileri sürüyor, devleti ‘kerim’ diye niteliyor ve bürokrasi eliyle ‘ceberrut’laştığını ileri sürüyordu. Bu iki görüşten ikincisi 1967’de yenildi... Yenilenler Kemal Tahir, İdris Küçükömer, Mehmet Ali Aybar, Sencer Divitçioğlu, Cemil Meriç, Hikmet Kıvılcımlı idi...Bunların ortak özelliği ‘yerli’ olmaları idi.

Galip gelenlerin ortak özelliği ‘batıcı laik’ görüşün bağlı değişkeni olmaları ve tüm düşüncelerini ‘batı’dan ithal etmeleri, Lenin ve Mustafa Kemal gibi iradeci düşünmeleri idi (‘Batı’ kavramının kapsamı SSCB’yi de TSK’yı da içerir). Bu kadrolar Mihri Belli, Behice Boran, Sadun Aren, Mahir Çayan, Ertuğrul Kürkçü, Hasan Cemal, Doğu Perinçek, Cengiz Çandar gibi ünlülerden oluşuyordu. Ortak özellikleri ‘bilincin dışarıdan verilebileceği ve iradeci bir tavır ile demokrasiye ihtiyaç duymadan devrimin yapılacağına’ inanmaları idi...

Yani Mehmet Ali Aybar, Kemal Tahir, İdris Küçükömer, Cemil Meriç, Sencer Divitçioğlu vb. gibi ikinci grubu temsil eden isimlerden oluşan yukarıdaki kadro 1967’de Malatya Kongresinde yenilince Türkiye’de teorik tartışma bitti... Sovyetik ve Cuntacı görüşler bir silindir gibi düşünceyi ezdi. Yenilen kadronun önerdikleri yol entelektüel anlamda zor ve zahmetliydi. Yeni düşünceler üretmek ve yaratıcılık gerektiriyordu. 68’li kuşak bu zahmetli yolu tercih etmedi ve Kemal Tahir’in ve Küçükömer’in, Cemil Meriç’in söz ettiği konulardan kaçtı. Cemil Meriç’i ‘islamcı doğucu halk cephesi’ sahiplendi. 68’li kadro kolayı tercih edince, kaderlerine düşen daha kısa yoldan devrim girişimleri oldu. Dağlar ve kırlar da kendilerinin mezarı oldu. Yenildiler...

Zaman içinde 1971 sonrası ‘islamcı doğucu halk’ girdiği siyaset dünyasında ‘ceberrut devlet’e ve onun bürokratik oligarşisine karşı verdiği mücadelede ‘kerim’ devlete ulaşmayı hedefledi, bu günkü siyasi konuma geldi. Küçükömer’in bu cepheye bir de ‘ilerici’ sıfat ile rol biçmesi, batıcı laikleri de ‘gerici’ diye nitelemesi bu cephenin ihtiyaç duyduğu morali onlara kazandırdı. Dünyada esen demokrasi rüzgarları ve internet ortamında örgütlenen sosyal güçler, ‘birey’in tarihin hiç bir döneminde olmadığı kadar güçlenmesi, telekominikasyon devrimi ile bu iradeci, devrimci, antidomakratik güçlerden önce SSCB’yi çökertti, ardından 2002’den sonra başlayan süreçte de TSK’yı... Böylece Türkiye’nin cuntacıları ve ithalatçıları artık öksüz...

İkinci grubun içinde yer alan Cemil Meriç, Kemal Tahir, İdris Küçükömer gibilerin elli yıl önce ürettiği düşüncelerinin anlaşılması ihtiyacı ve iki yüzyıldır yaşanan epistemolojik kirliliğin temizlenmesi bugün bu toplumun çok zorunlu bir ihtiyacı haline geldi. Çünkü halkın her geçen zaman içinde toplumun her fonksiyonuna katılımı arttıkça dar kadrolar için bir zamanlar bir mana ifade eden tanımların rasyonelliği de kalmamaktadır... Her üç düşünürün kendi bahçelerindeki ürettiği düşüncelerin bütünleşerek tüm toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak hale gelmesi gerekmektedir... Bu düşünürlerin her birinin kendi bahçelerinde ürettiği düşüncelerin tek tek kendi kulvarlarında büyümesinin çok anlamı da kalmadı. Bunları yeni ihtiyaçlara göre bir potada birleştirmek gerekiyor...

Nitekim ‘sivil müslüman ve rasyonel birey’i tanımlarken Cemil Meriç’den kültürü, Kemal Tahir’den ‘kerim devlet’i, Küçükömer’den ‘sivil olmanın hukukunu ve sınırlarını’ almak ve bir sentez yapmak gereği ortaya çıkmıştır. Bu gün Davutoğlu hükümetinin programı bir ‘restorasyon’dan ‘epistemolojik kirlenme’den bahsediyorsa bunun çözüm yolu bu sentezdir... Küçükömer’in ‘islamcı doğucu halk cephesi’ dediği güçler on yılı aşkın süredir iktidarda. Kemal Tahir’in ‘kerim devlet’ adını verdiği uygulamalar “birey’i yani ‘sivil’i güçlendiriyor. Devlet-i Ali’nin ‘ceberrut’ yüzünü yok ediyor. Bürokratik karakterini kaldırarak hukuk ile tanımlı hale getirerek ‘birey’in hizmetkarı yapıyor. Cemil Meriç’in kültürden irfana, ümrandan uygarlığa doğru yolculuğunu tanımlayarak epistemolojik kirlilige karşı savaş açıyor...

21 Eylül 2014