Mahiyet, Keyfiyet, Hususiyet

Batılılaşma numarası çekilmeli miydi? Hangi icraat bu numara çevriminin hudutları dahilindedir hangileri numaracılıktan bi’l-istifade münafıkların yediği nanelerdir ayıklamak gerekmeyecek mi hâlâ?

Mahiyet Keyfiyet Hususiyet
"Omuzlu Kaşık", Tahsin Yılmaz, Temmuz 2018, Beykoz

Yerli düşünce yersiz işlemez mi insan? Belki o zaman yeterli işlemiş olur! Yetersiz-yersiz, yeterli-yerli… nereye düşünce, ne düşünce? Ya düşmeyince, ya düşünmeyince! Yeri yokken düşünce düşmeye mi düşünmeye mi devam eder yani, insan? Varacağı yahut çarpacağı yeri yok işte, beyan öyle. Türkiye’nin özellikle son doksan (1928 – 2018) yılını mahiyetiyle mi, keyfiyetiyle mi, hususiyetiyle mi muayene edeceğiz; bu müphemi sarahate kavuşturmak için biliş, bilgi gazaimatını hatırlamaya muhtaç durumdayız. Sıkıcı bir mesele tabi. Yukarıdaki gibi sepetlik semeleme tasvirine boğulmamak için ya mizaha vuracağız ya da biraz sıkılsak da mahiyet, keyfiyet, hususiyet tenkidine yarayışlı aletleri şöyle bir yoklamalıyız.

Bir yerde düşününce yerli, hiç yerde düşününce yersiz öyle mi? Hangi yerde düşününce yerli hangi yerdeyken düşününce yersiz peki? Yersizken düşününce ne o zaman! Düşünmece midir de o zaman ve hatta düşmece, düşürmece ahan da yersizken? Yerli düşünce ibaresi pek bi’yersiz esasen. Çünkü düşüncenin değil düşünmecenin bir yeri yurdu olabilir. Ama düşününce bir insan tek bi’yerde, fikirde yürümektedir ve o yer işbu fenada ancak cennette yürümeğe emsaldir. Düşüncenin yeri orası burası, ötesi berisi olamaz. Elbette ve belki de ancak yerli düşünmece demelidir. Çünkü yersiz düşünmek muhal.

Fenalar aleminde en âlâ düşünüş gayb karşısında, gayb tahtında, gayb sadrında iken öğrendiklerimiz etrafında, merkezinde olanıdır. Çünkü olması mukadder şeylerden habersiz hallerden bir halde herhangi tasavvura memur iken düştüğünüz endişeyi, ürküntüyü bir daha yaşamamak bakımından donanmışızdır, davranmaktayızdır o öğrendiklerimiz sayesinde. Ve mesela ölüm hakkında düşünmek o yüzden çok mühim, kıymetli, kuvvetli bir muhit teşkil eder insan evladı birikiminde. O muhit muhtelif kültürler halinde zuhurdadır, huzurdadır. İşlek ve işler surette de atıl veya sakin çeşit çeşit evciğinde de.

Konusu ne değil? Her fikredişin kastedilmediğini hissediyoruz tabi “yerli düşünmece” ibaresinden. Sıradan değil. Dünyanın her tarafında rastlayacağınız türden değil. Herkesin kafasında bulabileceğiniz gibi değil. Sürekli herkesin, herhangi ademin diğer herhangi bir ademle değişebileceği türden değil. Tamam öyle değil de nasıl? Ölüm gibi alemşümul ise bile düşünülmesi herkesin harcı olmayacak denli şahsiyete müteallik. Zihninde, dilinde, elinde. Şimdi ise kendisinde. Yani yazılı: Bilgi, biliş.

Bilginin kendisi tekellüm. Bilginin kendisi kelime. Kendi kendisinden müvelled. Kendiye nisbetle/atıfla mütevellid. Tohumu bilgi, yumurtası ilgi. Bir ecelle tebcil. Ceri ve öncesi karanlık, gayb. Seriri ilham, sezi ve belki macera içinde macera. Süvarisi münakale. Seferden sefire, sefirden sefere ivmesinde eve evile bir makule halinde.

Aletleri var ibrazdan barizeye isim isim, barizeden tebarüzeye lafız lafız. Ameleleri var failden zamire, amilleri var efalden zarfa. Hamilleri var vâsıftan atfa, atıftan telmihe, telmihten telkine. Tesiri var esere bürüne bürüne. Esiri var imla imla, hitap hitap. İhtilatı var istimali var arzdan arza, ziçten zice, terkipten tertibe. Edatlar tahriciyle tenebbütüyle ulana ulana. Taşınması, taşıtılması var iştahtan izaha, izahtan iflaha, iflahtan salaha, salahtan halka/helaka. Sıcaktan soğuğa alınışı verilişi var kalboluştan kalıba, kalıptan kalboluşa. Ümitten korkuya tehevvürü, tahavvülü var mahalden mahale. Buradan ya fuadda makarrı var ya buhrandan bahra. Gavur buna cevherdeki hararet-hareket şekli diyor. Şattan şekke onların lügatiyle termodinamiği var. Güya termodinamik. Ve zaman içinde evrene düzensizlik haline yönelen. Yani bir entropi sürekli artan. Her şey parçalanmaya mahkumdur ve takiben toplamaya memur.

Enerji kullanmadan da her şeyi derleyip toparlayabilir misin? Saf bilgi yeterli midir? Bu sualler tulu etmiş sonra sonra yeterli sigasıyla galiba sahiplendiği. Bilgi fiziksel olandan kopuk değil madem… bir şeyin bilgisi zihnime sığdığı gibi fizik kendisini de sığdırabilmeli değil miyim? Böyle soruyor herif. Hareket, vakıa, fiil, hal ihbarı zihnine sığıyor, e o zaman zihnimde oluşup sonlansalar a madden de!: Muhal. Demek ki öyle istemek abes. Enerji olmadan hangi şeyi derleyip toparlayabileceksiniz ki (!) soruyor yine. Halin kaydedilmesine ihtiyacı var zihnin. O taktirde mekanın ve zamanın hudutlarıyla mukayyet bilgi. Bunlar da zihnin sahibi, şeyi, imkanlarına arzedince anlaşılacak ki o yüzden sınırlı aynı sıra zihniyet. Yani zihnin yenilenmesi yeniye hazırlanması, eskiyi-muattalıunutması lazım. Dolayısıyla fani alemde enerji şart silmeye/yazmaya harcanan. Yeni bilgiye yer açmak için enerji şart da o bilgiyi yakalamak için şart değil mi, soralım hadi.

İşte o enerji bi’şeyleri arkada bırakmak ve zaten o şeylerin yerlerini o yerin mahiyetine münasip, muvafık ümit ve umdeleri içkin yeni şeylere tahsis etmek takririmizin ta kendisidir. Ne acizliğimizi telafi eden büyük kişiyi, kavramı, kuruluşu, eylemi ululamanın rehavetinden ne de kendimizden hicabımızı perdeleme/yansıtma keyfiyetlerimizden doğar. Yerli düşünüş dediğimiz ruhen/manen devam ihtiyacına takdirdir. Bu takdirin müstahzarı ve malzemesi hususiyetleriyle mekanları, faaliyetleri, vakitleri imal ve inşa ederiz onunla. Feda ve ar ettiklerimizle oluşan sermayenin hazinesidir o. Olanı yani gerçeği, çıplak hadiseyi konuşup göstermek önüne, üstüne perde, örtü olmayaraktan birikmelidir o sermaye. O şekilde birikmeli ki birbirimizi olan bitene karşı afyonlayan, efsunlayan bir hamra dönüşmesin. Maazallah işte hamra, müsekkine dönüşen yerli düşünmece kültürümüzün ıskatı demek olur.

Yerli düşünmeceyi / düşünüşü milli dimağda mezkür surette tarassut etmekten muradımızı bir misalde takdim edelim mi, edelim hadi: batılılaşma. Batılılaşmadık, batılılaşmayı istemedik, batılılaşma numarası çektik.

Çekebilirdik. Çektik. Yemedilerse de hayli işimize yaradı. Numarayı abartanlar ya da numara çekenler arasında durarak kendi batılılığını gizleyenler yüzünden çektiğimiz numarada kendilerini yaktıranlarımız bile batılılaşma numaramızı sürdürmemize katkı vermiş oldular. Ki nefislerine hoş gelene kapıldılarsa o yüzden daha daha kolay damgalandılar: kafir. Bir nesil belki iki nesil heba oldular, kurban oldular milletimize. Çoğu hallerinin farkına varamadılar üstelik. Numaracılarımızın aşırıya gidenleri ve nefsine düşkünlük gösterenleri en fazladan olsa olsa günahkardırlar. Ama ne kafir, müşrik ne de münafıktırlar. İstimale ve istismarlara açık bir takiyye üzre idiler esasen.

Batılılaşma numarası çekilmeli miydi? Hangi icraat bu numara çevriminin hudutları dahilindedir hangileri numaracılıktan bi’l-istifade münafıkların yediği nanelerdir ayıklamak gerekmeyecek mi hâlâ?

Bu suallere meydan bırakmayaraktan bir gaddar, kör, garezkar toptancılıkla yakın geçmişimizi kafirleşmedir diye damgalayanlar kendilerini İslam’dan göstererek yapıyorlardı bunu. İslam’dan olmadıkları için yapıyorlar bunu. Çünkü çok iyi biliyorlar ki “batılılaşma numarası çekmek takiyye ruhsatını kullanmasıydı müslümanın". Bu takririn çarpıtılması o milli manevranın kötülenmesinden en çok parsayı toplayacak olanın yani İslam’dan görünenin işine yarar zaten. Niye yarar; çünkü o işler İslami değil ama kendi işleri İslami’dir kanaatini tulu ettirmeye, yutturmaya bakmalıdır da öyle yarar.

Batılılaşma numarası çekmeli miydi, çekilmeli idiyse öyle öyle mi çekilmeliydi suallerini İslamcılar sormaz. Çünkü onlar Müslümanlardan olmadıkları halde müslümanlar arasından aranıp bulunur kimselerdirler. Başka yerde tutunamazlar, kendilerine yarayışlı işleri ne kurabilir ne yürütebilirler keza. (15 Haziran 2018)

Yazarın Diğer Yazıları

Şehir, Yönetimin Konusu Değil Yönetenin Ta Kendisidir

Aday Seçilen

Murat - Mürted - Mir'at

Para Nedir?

Siz Yazmış Olun

Niye Bu Hale Düştük?