Masal Anlatan Filmler - 1

Masallar, destanlar ve efsaneler milletlerin toplumsal hafızasını oluşturur. Ninelerin, dedelerin, annelerin renkli bir dille anlattığı o gerçeküstü hikâyeler, çocukları âlemden âleme seyahat ettirirken, öte yandan da çok çeşitli hayat dersleri verirdi.

Geçtiğimiz hafta içinde, birkaç gün arayla yeni yapılmış iki Rus filmi seyrettim. Biri 2017 yılı yapımı "Son Şövalye" (Posledniy bogatyr - The Last Warrior), diğeri de 2015 yapımı "O, Ejderha" (On - drakon, I am Dragon, Dragons)... Ejderha filminin senaristi ve yönetmeni Indar Dzhendubaev iken; şövalye filminin senaristleri biraz kalabalık bir kadro: Pavel Danilov, Vasiliy Kutsenko, Vitaliy Shlyappo, Igor Tudvasev ve Dmitriy Yan; yönetmeni de Dmitriy Dyachenko.

Her iki filmin de ortak özelliği Rus masallarının sinemaya başarıyla aktarılmış olması. Slav mitolojisinde var olan, Rus halkının dağarcığında yer alan iki güzel masal, genç - yaşlı herkesin zevkle seyredebileceği şekilde senaryo haline getirilmiş, karakterlere uygun oyuncular seçilmiş ve gayet kaliteli şekilde nihayete erdirilmiş.

Masalların ve mitolojik öykülerin sinemaya aktarılması hadisesi yeni birşey değil. Hintlisinden Çinlisine, Amerikalısından Avrupalısına kadar bütün sinemacılar masalların sinemaya devşirilmesi işini gayet güzel hallederken, bizim diyemeyeceğim yerli sinemacılar ne halt ediyorlar? Bol bol saçmasapan romantik komedi ve korku filmleri çekiyorlar. Hakkını teslim etmek gerekirse, bir iki yerli sinemacımız masallardan film yapmak gayreti içine girdiler ama keşke hiç bulaşmasalardı, hem masalları mahvettiler hem de fantastik film yapacak insanların yolunu tıkadılar. Şimdi yerli sinemacılardan hiç kimse, masalsı unsurların hâkim olduğu fantastik film çekme riskine girmiyor. Çünkü önünde hem film kalitesi hem de gişe geliri olarak başarısız örnekler var.

 

Şimdi

Ben de yeni öğrendim. Memleketimizde Fransa'dan gelip, Türkçe'yi gayet iyi şekilde öğrenip, yıllardır da kalabalık topluluklara masal anlatan bir ablamız varmış: Judith Malika Liberman. 15 sene gibi insan hayatı için uzun sayılacak bir süreyi, bir Avrupalı'nın, tahammül etmesi zor bir memleket olan Türkiye'de geçirmiş olmasını takdir mi etsek, altında bir bityeniği mi arasak bilemiyorum ama Judith Liberman'a tanıyan, tanımayan herkes "helal olsun" diyor. Bence de... Epey dirayetli bir hanımmış.

Bu hanımın 1996'da Paris'de bir lokantada başlayan masal anlatma macerası, hâlihazırda ülkemizde devam ediyor. Topluluklara masal anlatmanın hâricinde, NTV radyoda her hafta program yaptığı gibi, yayımlanmış iki de kitabı bulunuyormuş. Judith ablayı en çok takdir ettiğim durum şu: Diyor ki "Masal anlatmak için Türkçe öğrendim. Masal, hayata ait noktaları farklı birleştirmeyi öğreterek modernliğin toplum üzerinde oluşturduğu gerilimlerden kaçmamızı sağlıyor. Ben de unutulmakta olan bir geleneği yeniden canlandırıyorum." Hakikaten takdire şâyân.

 

Bir Zamanlar TGRT

2000 krizinden sonra maddi olarak bocalayan TGRT isminde bir televizyon kanalı vardı, sonradan beynelmilel yahudi Rupert Murdoch'a satılarak yayınına "Fox" ismi altında devam eden... İşte o TGRT kanalının ilk yıllarında Türk ve İslâm dünyasının en güzel hikâyelerinden bazıları, karınca kararınca, önce radyofonik tiyatro sonra da TV filmleri olarak hazırlanıp yayımlandı. Menkıbe ve masalsı unsurların ön planda olduğu hikâyelerden uyarlanarak yapılan ve 3-4 yıl devam eden bu radyo oyunu - televizyon filmleri dönemi, 1994'de Tansu Çiller ablamızın patlattığı büyük ekonomik kriz neticesinde üzücü bir şekilde sona erdi ve o günden sonra kimse de bu çeşit işlere yönelmedi.

İşte o film ve radyo tiyatrolarını hazırlayan birkaç kişilik yazar-senarist kadrosunun içinde ben de vardım. Bugün hâlâ 1990'lı yılların başında yapılmış o film ve radyo tiyatroları bazı televizyon kanallarında yayımlanıyor, hatta birkaç yabancı ülkeye de satılmış diye duydum. Hatasıyla sevabıyla 35-40 adet yapılan o filmlerin yakaladığı ivme, geleceğe yönelik ümitler bir sabah patlayan ekonomik buhranla berhava olduktan sonra, bir umut ile "belki yeniden başlanır" diye yıllarca bekledik fakat o başlangıç hiç olmadı.

TGRT logosu altında yapılan işlerin en önemli özelliği, Türk ve İslâm geleneğinin hafızasını meydana getiren destanların, olayların, öykülerin dramatik yönteme uygun olarak sistematize edilmesi ve insanların önüne yeni bir "dil" ile çıkarılmasıydı. Mustafa Akad'ın yaptığı ve hâlâ yerine konulacak üçüncü bir filmin bulunamadığı "Çağrı - The Message" ve "Ömer Muhtar" filmleri kadar olamasa da, yeni denemeler yapılabileceğinin gayretleriydi. Devlet politikası olarak, büyük sermayelerin el atarak yapacağı işler, ihlas sahibi insanların canhıraş çabalarıydı fakat "küçük bir ekonomik darbe" hem ülke ekonomisini hem de bu "sinema denemelerini" alt üst etti.

 

Masal Deyip Geçin Ama Unutmayın

Masallar, destanlar ve efsaneler milletlerin toplumsal hafızasını oluşturur. Ninelerin, dedelerin, annelerin renkli bir dille anlattığı o gerçeküstü hikâyeler, çocukları âlemden âleme seyahat ettirirken, öte yandan da çok çeşitli hayat dersleri verirdi. Çocuklar daha minicikken, iyiyle kötüyü nasıl ayırt edeceğini masallarla öğrenir ve hayatta iyilerin yanında kötülerin de olduğunun farkına varırlardı. Çünkü iyilerle kötülerin mücadelesinde bizim tarafımız bellidir: İyilerin tarafı...

Çocuklar, yaradılıştan gelen fıtratlarında bencillik, kıskançlık, açgözlülük vs. olmasına rağmen, masallarda bu kötü özelliklerin olmadığı kişi ve mahlûklarla kendini özdeşleştirirler. Bu bile, iyi değerlerin çocuklara aktarılmasında masalın ne kadar önemli bir vasıta olduğunu göstermeye yeter. Çocuk, masalın gidişatına göre kendi zihninde çözümlemeler yapar, çünkü masal çocuklara tahlilci/analitik düşünmeyi öğretir, hayal gücünü geliştirir.

Anlaşıldı, bu konu uzayacak. Siz de yazının devamını okumak konusunda sıkılacaksınız. O yüzden bir sonraki yazıda bu mevzuya devam etmek istiyorum.

(İkinci Bölüm: "Masal Anlatan Filmler 2")