Korku İmparatorluğu da Bir Gün Yıkılır

Dünya sinema sektöründe söz sahibi ülkeler, kendi çaplarında, iyi - kötü insanları b/ilgilendiren filmler yaparken, bizim memlekette ise "patlamış mısır" üzerinden sinema savaşları yapılıyor.

19 yaşındaki Amerikalı zenci Adam Green, savaşmak için orduya katılmak istediğinde, annesi kütüphaneden aldığı dünya haritasını açar ve oğluna bağırarak sorar: "Savaş bir oyun değildir... Afganistan nerede, göster bana? Varlığından bîhaber olduğun insanlarla savaşacaksın. Ne yaptığını biliyorsan eğer Afganistan'ın nerede olduğunu haritada göster."

Verecek cevabı olmayan genç zenci, babasına bakarak "babamdan da savaşa giderken haritada Vietnam'ın nerede olduğunu bulmasını istediler mi?" diye sorar. Anne ve baba suskun kalırlar, asker namzedi Adam Green'in üstüne başkan yardımcısı Dick Cheney'nin sesi düşer: "Saddam Hüseyin'in nükleer silah arayışında olduğunu öğrendik." Takvimler 2001 yılını gösterirken, Cheney, ABD ordusunu Irak'a yollayabilmek için bahane arayanların başında geliyordu. "Öğrendik" dediği haberi de Newyork Times Gazetesi'nde okumuştu. Bu uydurma bilgiyi de gazeteye veren yine kendisi ve/ya adamlarıydı. Ortada pis bir kumpas kurulmuştu. Dünya tarihinde eşine az rastlanır rezil bir tuzaktı bu: Irak ve Afganistan işgal edilecekti.

Genellikle Amerikan Devleti'nin propagandasını yapan filmlerin çekildiği Hollywood fabrikasından arada sırada bu şekilde insaf ehli kişiler tarafından yapılmış filmler de çıkıyor. İşte bunlardan biri olan 2017 yılı yapımı "Şok ve Dehşet - Shock and Awe", 11 Eylül 2001 provokatif saldırısını bahane ederek Irak'ın işgaline yol açan Amerikan yalanlarını ifşa eden bir film. Böylesi güzel bir filmi yaptıkları için özellikle de yönetmen ve başrol oyuncusu Rob Reiner'ı tebrik ediyorum.

Senaryosunu Joey Hartstone'un yazıp, Rob Reiner'in hem ünlü gazeteci John Walcott'u canlandırıp, hem de yönetmenliğini yaptığı filmde anlatılan olaylar tamamen gerçek... Kaliteli oyuncuların rol aldığı filmde gözüpek iki gazeteciyi Woody Harrelson ile James Marsden canlandırıyorlar. Tommy Lee Jones'un da Joe Galloway rolünde başarılı bir performans gösterdiği filmde, en fazla beğendiğim kişi ise Knight Ridder Haber Ajansı'nın idarecisi John Walcott'u canlandıran Rob Reiner oldu. Walcott, oğul W. Bush ve avanesinin Irak ve Afganistan'ı işgal için geçerli hiç bir mazeretinin olmadığını bilip, bunu ispat için doğru haberler yaparken; "ana akım medya" denilen Washington Post, Newyork Times, CNN, Fox News, NBC, ABC ve diğerleriyse Amerikan hükümetinin yalanlarını dünyaya duyurmak için borazanlık vazifesini icra ediyorlardı.

2001 yılında ben de bir televizyon kanalının haber merkezinde çalıştığım ve o berbat gündemi insanlara aktarmak zorunda olduğum için "bunu" çok iyi biliyordum fakat o günkü rezil şartlar içinde elimden birşey gelmiyordu maalesef.

Bir gece sabaha karşı Amerikan savaş uçakları Bağdat'a bomba yağdırmaya başladılar, peşinden ABD ve İngiliz askerî birlikleri güneyden, batıdan, kuzeyden Irak ülkesini işgal ettiler. Vakit geçirmeden de (dünya kamuoyunun bir anlam veremediği) 7 Ekim 2001 günü Afganistan işgali gerçekleşti. Aradan aylar, yıllar geçti, binlerce masum insan "terörist" yaftası altında idam edildi, öldürüldü, şehirler yağmalandı, petrol yatakları Amerikan ve İngiliz şirketleri tarafından aralarında taksim edildi. İşgal askerlerinin canlarını kurtarmak için de, özel güvenlik şirketlerinin elemanları tarafından işkence, cinayet ve zulüm sürdürüldü. Çünkü ABD'li ve İngiliz askerleri ölüm korkusu yüzünden üslerinden dışarı adım atamıyorlardı.

"Vietnam Sendromu"nun benzeri "Irak ve/ya Afganistan Sendromu" türedi. Çok kahraman Amerikan ve İngiliz askerleri işledikleri cinayetler yüzünden mahkemelerde yargılanmadılar ama vicdan mahkemesi onlara bir türlü rahat vermedi. Kendi ülkesine döndükten sonra katliam yapan da oldu, seri cinayetler işleyen de... Özellikle Ortadoğulu stratejistler tarafından "ABD ve müttefikleri girdikleri Afganistan - Irak - Suriye bataklıklarından çıkamıyorlar" gibi yorumlar yapılsa da, iki yıldır dünyanın altını üstüne getiren Donald Trump gibi inşaat pazarlamacısı ABD başkanı için bu coğrafya "oyun alanı" olarak görülüyor. Trump'ın sabah söylediğini öğleden sonra Pentagon ve Dışişleri Bakanlığı yalanlıyor, aynı günün akşamı Donnie bir başka twitter bombası sallıyor, para piyasaları alt üst oluyor, televizyon ve internet habercileri "kırmızı bant" içinde "son dakika" çığlıkları atıyorlar ama ne gam... Günümüzün dünyası bu şekilde idare ediliyor. Öte yanda her gün yüzbinlerce insan öldürülüyormuş, işkence görüyormuş, açlık çekiyormuş, kutuplardaki buzdağları eriyormuş, uyuşturucu kullanımı tarihteki en yüksek seviyeye gelmiş, intiharlar artmış, kimsenin umurunda değil.

Kendi rahat memleketlerinde, saray yavrusu konutlarında, para ve güç hesapları yaparak milyonlarca insanın yuvasını yıkan emperyalist patronlar ve devlet idarecileri, gün gelip de kendilerinin de yuvalarının yıkılacağını hiç hesap etmiyorlar. Fakat sömürgecilerin bilmediği bir Türk atasözü vardır: Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.

 

Türkiye'de Durum Ne?

Dünya sinema sektöründe söz sahibi ülkeler, kendi çaplarında, iyi - kötü insanları b/ilgilendiren filmler yaparken, bizim memlekette ise "patlamış mısır" üzerinden sinema savaşları yapılıyor. Yerli sinemacılarımız, ürettikleri çok kaliteli Organize İşler: Sazan Sarmalı filmiyle Türk insanına hem ekranda hem de gişede çok büyük bir kazık attıktan sonra, diğer yapımcılarımız geri durmamak için yine çok kaliteli siyasi - toplumsal muhtevalı filmler yaptılar. Bu filmlerden birkaçının ismini sayayım, siz de ne kadar yüksek seviyeli toplumsal filmler ürettiklerini anlayın:

Hep Y3k
Sir-Ayet
Bir Aşk İki Hayat
Tez: 13. Gece
Döndüm Ben
Sibel
Musabbar
Yalan Dolan
Öldür Beni Sevgilim
Hüddam
Kapan
Türk İşi Dondurma
Çat Kapı Aşk

ve

Hababam Sınıfı Yeniden

Üstelik çok turizmli Kültür Bakanlığımız da bu filmlere bol keseden destekler veriyor ki, milletimizin kültürü artsın, ülkemiz film ihracaatında bulunsun. Bu filmleri yabancılar seyretseler, ne düşünürler, zihinlerinde nasıl bir Türkiye canlandırırlar, onu da sizin geniş hayal gücünüze bırakıyorum. Sağcı sinemacılar ilkokul müsameresi seviyesinde tarihî filmler yapar, solcu sinemacılar Türkiye'yi kötüleyen/yerden yere vuran aşırı muhalif filmler yaparken, ortayolcu sinemacıların ürettiği filmlerden bazılarının isimlerini yukarıda yazdım.

Anlayacağınız bu ülkenin sinemacılarından adam olmaz.