Dünyanın Dan Jones'lara İhtiyacı Var

Dünyanın Dan Jones'lara İhtiyacı Var

Bu yazıyı okuyan herkese 2019 senesi ABD yapımı "The Report / Rapor (The Torture Report - İşkence Raporu)" filmini seyretmesini hassaten tavsiye ederim. Scott Z. Burns'ün senaryosunu yazarak yönettiği filmde Adam Driver ve Annette Bening başroldeler... Filmde gerçek olaylar dramatize edilerek aktarıldığı için bir belgesel havası var. Bu nedenle herkese hitap etmiyor, hele de aksiyon ve romantik filmsevenler uzak durabilirler.

2001 yılındaki 11 Eylül saldırılarının ardından, Amerikan Haberalma Teşkilatı CIA, tutuklu el-Kaide üyelerinin sorgu video kayıtlarını imha etmiştir. Kaliforniya'nın kadın senatörü Dianne Feinstein (Annette Bening) "Senato İstihbarat Komitesi"nin başkanı olarak, yardımcılarından biri olan Dan Jones'u "imha edilen işkence videolarının yazılı metinlerini bulmak için" vazifelendirir. Böylece "sorgu" adı altındaki işkence videolarında neler olduğunu senatörler öğrenecek ve gerekirse, mesuller hakkında soruşturma açabileceklerdir. Senato İstihbarat Komitesi'nin emri ve yetkilendirmesiyle çalışmaya başlayan Dan Jones, CIA'nın Virginia'daki gizli bir tesisinde araştırmaya başlar. Fakat bu dönem öylesine zorludur ki, CIA elemanları Dan Jones'un bilgilere ulaşmasına mani olmak için her türlü engeli çıkarırlar.

Silinen video kayıtlarında CIA elemanları, "el-Kaide üyesi yaftası" altında, yakaladıkları, sokaklardan topladıkları Müslümanlara bilinen bütün işkence metodlarını uygulamışlar. Hukukmuş, insanlıkmış, adaletmiş hepsi boş laftır ve bu kelimelerin bir önemi yoktur. Mühim olan kendi emperyalist emellerinin yoluna taş koyanları ezmek ve yok etmektir. Bunun için de medya da dâhil olmak üzere, bütün vasıtaları kullanmaktan çekinmemişler. Medyanın önemi de kamuoyu nezdinde, ABD ve yandaşlarını haklı göstermek vazifesidir. İşkencenin resmî evraklardaki ismi de "geliştirilmiş sorgulama teknikleri"dir.

Dan Jones'un işkence belgeleri üzerinde yaptığı araştırma derinleştikçe, el-Kaide ismiyle terörist ilan edilen teşkilatın 1995 yılı civarında CIA elemanları tarafından organize edildiği ortaya çıkar. 2002 senesinden 2008'e kadar geçen sürede de yüzlerce Müslümana acımasızca işkence yapıldığı anlaşıldığı gibi, sonuç da sıfırdır. Çünkü birşey bilmeyen, bir terör örgütüne dâhil olmayan insan ne bilebilir, ne anlatabilir ki? Ama bu arada, yukarıda da yazdığım gibi, hem ABD hem de dünya kamuoyuna her türlümedya vasıtasıyla sürekli olarak "el Kaide militanlarının yapılacak saldırıları itiraf ettiği ve eylemlerin önlendiği yalanları" pompalanır.

CIA'nın işkenceleri esnasında öldürülerek "raporlara" bile girmeyen isimler hariç, en az 119 Müslüman işkenceye tâbi tutuluyor ve 6 yıllık süreç içinde bir tane bile "doğru" istihbarî bilgi alınamıyor. Sebebini biraz önce yazmıştım: Birşey bilmeyen masum adamlar ne anlatabilir, nasıl bir istihbarat bilgisi verebilirler? Sırf isimleri Müslüman ve ten renkleri koyu diye evlerinden alınan, camilerden toplanan "bu adamlar" boş yere senelerce işkence görüyorlar. Bu "geliştirilmiş sorgu teknikleri" programı hiç kimse üzerinde başarılı olamayınca sessizce iptal ediliyor fakat bu arada "olan" suçsuz ve günahsız mazlum Müslümanlara oluyor.

Daniel J. Jones, bu yalanlar dünyasının perdesini aralayıp da müthiş bir rapor hazırlayıp Senato İstihbarat Komitesi'ne teslim etmesine rağmen, Amerikan Derin Devleti'nin çarkları işlemeye başlıyor ve kimse hesap vermiyor. Hazırladığı 7 bin sayfalık kapsamlı rapor ve 400 sayfalık rapor özeti ABD hükümeti, Senato ve CIA tarafından sümenaltı edilince, Dan Jones elde ettiği bilgileri Newyork Times Gazetesi muhabiri Evan Trevor'a sızdırıyor. Muhabir Trevor, Jones'a "Dan, sana bir tekne yapmanı sipariş ettiler ama yüzdürmeye hiç niyetleri yoktu. Anlamadığım şey ise şu: CIA mademki işkencenin işe yaramadığını görüyor ve biliyorduysa, inatla niçin devam ettiler?" diye soruyor. Dan Jones da "11 Eylül İkiz Kuleler saldırısından sonra herkes korkuyordu. Yakalanan insanların (Müslümanlar) bize benzememesi, inandıklarımıza inanmaması yapılan işkenceyi kolaylaştırdı. CIA de sonuçları saptırarak yalan söyledi" diyerek meselenin bam teline basıyor.

Filmi içim sızlayarak seyrederken düşündüm: Müslümanlar bu kepaze, bu acınası duruma nasıl düştüler? Birinci sebep; tıpkı Endülüs'ün son döneminde olduğu gibi, aşırı konfor merakı ve gâvur hayranlığı, özbenliğini yitirme, mala-mülke ve ihtişama düşkünlük, dünya menfaati temin için "dini kullanmak", sonunda da "sahip olunan" en mühim makam olan "Hilafet'in kaldırılması"... İkinci sebep de, asırlardır savaştığımız ve en büyük düşmanımız olan Avrupalı Hıristiyanların telkinleri ve yardımlarıyla "kendi devletimizi" yıkarak, yerine derme çatma bir "ulus devlet" kurdurulmuş olması...

Osmanlı İmparatorluğu'nun yerine ihdas edilen bu "ulus devletin" de binlerce senelik Türk örf, âdet ve geleneklerini çöpe atması, İslâmî olan bütün kanun ve kuralları devlet ve toplum hayatımızın dışına itmesi... Hilafet'in ilgası sadece Türk Devleti'nin "laik" olmasının ötesinde, dünya Müslümanlarının ümit kaynağı ve savunucusu olan Halifelik makamının yok olmasıyla Ümmet'in başsız ve perişan olması neticesini doğurdu. İmamesi kopmuş tespih taneleri gibi darmadağın olan Müslümanlar da doğulu ve batılı emperyalist canavarlara kolayca yem oldular.

Osmanlı Devleti'nin yerine ihdas edilen 20'den fazla kukla devletçik de, emperyalistlerin piyonu haline geldiler. Her devletçiğin başına da birer diktatör getirince, İslâm düşmanları için herşey olduğundan daha kolay hale geldi. Günümüzde yapılan bütün savaşların Osmanlı toprakları üzerinde olması, bunun en iyi ispatı değil mi? Müslüman topluluklar kendi aralarında savaştırılıyorlar, doğulu ve batılı emperyalistler de doğal zenginlikleri sömürüyorlar.

Emperyalistlerin nasıl bir mantıkla hareket ettiğine dair bir başka filmden örnek vereyim: Belçika'nın Brabant vilayetinde 1982-1985 yılları arasında meydana gelen çözülmemiş Brabant cinayetlerinin anlatıldığı, 2017 yılı Belçika yapımı "Tueurs - Katiller" filminde ihtiyar savcı Jean Lemoine "kazanmak için kötü olmak gerekebilir" diyor. Yani kazanmak için herşey mübahtır.

Zaten pagan kökenli emperyalist devletlerin tarih boyunca yaptığı işgallere, katliamlara bakınca, savcı Jean Lemoine'nin ifade ettiği durum tespitinin ne kadar doğru olduğu net olarak görülüyor.