Devletlerin Derin Tünellerinde

Sinema, sadece sinema değildir.

Son haftalarda internet deryasında iki dizi film var. İngiltere yapımı "Deep State" ile Fransa yapımı "Le Bureau"...

Deep State - The Nine, Max Easton

"Deep State - The Nine" yani "Derin Devlet" dizisinde başrolü ünlü Mark Strong oynuyor ki, benim de favori aktörlerimdendir. Konusu kısaca, MI6/CIA işbirliği içerisinde gizli bir yapılanma olan The Section’ın yöneticisi olan George White, Max Easton adlı eski casusunu öldüğünü sandığı oğlu Harry'nin intikamını alması için yeniden sahaya çağırır. Max Easton (Mark Strong) kısa süre içerisinde kendisini Ortadoğu’da kargaşa çıkararak menfaat sağlamaya çalışan istihbarat örgütlerinin kavgası içinde bulur. Bu örgütlere karşı tehlikeli bir oyun oynamaya girişen Max Easton ardında bıraktığını zannettiği mâzisiyle yeniden yüzleşmek zorunda kalır. Dizinin hikâyesi İngiltere, ABD, İran, Lübnan ve Fransa’da geçiyor. İşin tuhafı, bu dizi filmin yayıncısı Amerikan Fox televizyonu... Hani şu Avustralyalı Yahudi Medya Patronu Rupert Murdoch'ın televizyon kanalı.

Le Bureau des Légendes - The Bureau

Geleyim ikinci dizi filme... "Le Bureau des Légendes - The Bureau" orijinal isminin Türkçe mânâsı "Efsaneler Bürosu" olan bu yapımın da mevzusu şöyle: Günümüz Suriye’sinde vazifeli bir Fransız istihbarat ajanı ve takma ismi Malotru (Türkçesi hödük) olan Guillaume Debailly, öğretmen maskesi altında Şam'da altı yıl gizli olarak çalıştıktan sonra Paris'e geri çağırılır. Çünkü Cezayir'de kaybolan önemli bir Fransız casusunu bulmak ve onun başına gelenleri öğrenmek zorundadır. Meşhur Fransız aktör Mathieu Kassovitz'in canlandırdığı Malotru, Suriye'den sonra şimdi de Cezayir'e giderken, yanında görevli olan acemi bir kadın ajanı eğitmek durumundadır.

Her iki dizi film de İslam coğrafyasında dönen dolapları konu alıyor ve aslında ne olduğu hakkında bir nebze olsun fikir veriyor. Mesela Max Easton'ın İngiliz istihbarat teşkilatı MI6'dan 10 sene önce ayrılmasının sebebi, 20 Mart 2003 günü Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere önderliğinde oluşturulmuş Çokuluslu Koalisyon Kuvvetlerinin bir askerî harekâtla Irak'ı işgale başlamak için uydurdukları bir bahanenin piyonu olmasındandır. İngiliz bilimadamı Dr. Marcus Reynolds'ı MI6 ajanı Max öldürmüştür ama bunu Araplar yapmış gibi gösterilmiştir. Ve devletin resmî yayın organları tarafından kendilerini sunulan herşeyi olduğu gibi kabullenen Batı kamuoyu da Irak'a yapılan saldırıları destekleyerek alkışlamıştır. Vazife icabı işlediği bu cinayetten sonra hissettiği vicdan azabından dolayı İngiliz İstihbaratı’ndan ayrılan Max, 10 yıl sonra metazori olarak göreve çağrılır ancak o bir piyon olarak kullanıldığının farkında değildir.

"Le Bureau" dizisinin ikinci bölümünün 24.00 ile 25.35 dakikaları arasında "cep telefonlarının kullanılmasının meydana getirdiği Telekom bulutunun oluşturduğu desenlerin ne anlama geldiği" yani şehirde o esnada bir suikast mi oldu yoksa, bir hain infaz mı edildi vs gibi sonuçlar çıkarılıyor. Bilmem birazcık olsun birşey anlatabildim mi? Türkiye'de uzun zamandır toplumsal paranoya olarak yaşanan "benim telefonum dinleniyor mu" triplerine girmeye lüzum yok. İstihbarat hususunu fazlasıyla ciddiye alan emperyalist ülkeler, nerelerden ne sonuçlar çıkarıyorlar, anlayın artık.

Mesela her ülkede birçok anket şirketi vardır. Birileri kendilerine ücret verir ve anketçiler de halkla görüşerek, bazı neticeler çıkarırlar. Bazı anket firmaları "bu işi" hakikaten meslek aşkıyla ve para kazanmak için yaparken, bazı anket şirketleri de paravanı oldukları istihbarat teşkilatları için çalışırlar. Çünkü kamuoyunun nabzını tutmak ve halkın ne istediğini anlamak emperyal güçler için mühimdir. Hatırlıyor musunuz, 15 Temmuz 2016 tarihinin öncesi ve sonrası Türkiye’de nasıl anketler yapılmış, halkın nabzı nasıl tutulmaya gayret edilmiştir?

Her zaman söylerim: Sinema, sadece sinema değildir. Film ve dizi filmler pek çok işe yararlar.