Evet, Sosyal Medya bir hastalıktır!

Sosyal medya bize bunu yaptı. Bizleri sönük birer bireyden efendi birey hâline getirdi. Sosyal Medya efendilerden geçilmiyor, sosyal medya aristolardan geçilmiyor, sosyal medya her kişinin kendi dünyasını kurabildiği tek kalan yer oldu.

İlk bölümü okumak için tıklayın (Sosyal Medya bir hastalık mıdır?).

Sosyal Medya hesaplarında milyonlar beni takip etmiş olsaydı; paylaştığım objeleri 3-5 yerine binlerce kişi tarafından beğenilip ve binler tarafından yorum yazılsaydı bu şekilde konuşur muydum? Bu soru bana Matrix filmindeki Neo ile Kahinin ilk karşılaşma anını hatırlattı. Kahin "saksı için sakın üzülme" dedi. Neo ise "Hangi saksı?" diyerek etrafına bakınırken saksıya çarpıp kırılmasına sebep oluyor. Kahin asıl sorusunu soruyor; "Ben sana üzülme demeseydim sen o saksıya yine de çarpacak mıydın?" dedi. Beni sosyal medya hesaplarında milyonlar takip etseydi, paylaşımlarım milyonlar görseydi ve milyonlar yorum yapsaydı elbette düşüncem değişmezdi ve elbette saksıya çarpacaktım ama bir şartla ki değişim gerçekleşmezse. Bu mümkün mü? Böylesine hızlı bir değişim olabilir mi? Bir karadenizli olarak soruya soru ile cevap verip "Neden olmasın?" diyorum.

Sosyal medyanın en büyük cazibesi beğenilme fırsatını yaşatmasıdır. Bir şeyler paylaşarak asıl amacı bir kişi, iki kişi derken dünyanın gözünde görünüp beğenilmektir. Evet, çok net konuştuğumun farkındayım. Çok kesin söylediğimin de farkındayım. Ama gerçek bu. Öğretim, bilgilendirme belli kurumlar aracılığı ve belli bir disiplin içinde olmalı. Hatta alternatif olarak ortaya çıkanlar bile belli bir disiplin, belli bir eğitimden sonra faaliyetleri mümkün olabiliyor. Bunların haricindeki kurum ve kişileri ise merdiven altı diyerek sakıncalarını, tehlikesini anlatarak itibarsızlaştırdık.. Sosyal medyanın öne çıktığı söylenen kısmı da burası. Sosyal Medya merdiven altı değil alternatif bir medya platformu. Gerçekte öyle mi?

Şöyle bir bakalım. Arkadaşlık grubu içinde bir araya gelip bir şeyler konuşup birbirimize bir şeyler verebiliyoruz. Diğerlerin gözünde değerimizi artırıyor, onları gözüyle beğeniliyoruz. Bunun bizim için hiçbir önemi olmadığını söylesek bile içimizde sakladığımız "ben"i günyüzüne çıkartıp okşanmasını durduramıyoruz. Sosyal Medya denilen şeyde bizlere bunu yapıyor. Tek bir farkla daha cesur, daha hoyrat olarak. Gerçekte olmak istediğimiz ama olmadığımız; gerçekte umduğumuz ama hiçbir çaba sarfetmediğimiz bir yerdir sosyal medya.

Kendimizi gösterebildiğimiz bu alanları çok sevdik. Yazma kültürü olmayan bir toplum yazar oldu. Sanatçıları olmayan toplum topyekun sanatçı oldu. Resmin günah olduğunu bilen bir toplum hoca oldu, yeri geldi doktor oldu, alim oldu ve elbette lider olup Türkiye'yi ve dahi dünya ülkelerin nasıl yönetileceği hakkında ahkam kesmeden durmadı. İşte sosyal medya bize bunu yaptı. Bizleri sönük birer bireyden efendi birey hâline getirdi. Sosyal Medya efendilerden geçilmiyor, sosyal medya aristolardan geçilmiyor, sosyal medya her kişinin kendi dünyasını kurabildiği tek kalan yer oldu.

Sosyal medya büyük bir yanılsama; kişi olmak istediği dünyasını kurduğu bir yerdir. Hastalık burada kendisini gösteriyor. Hiç meyhaneye gittiniz mi bilmem ama oradaki ortamın aynısıdır sosyal medya. Ne kadar kötü benzetme yapsam bile sosyal medya daha kötüsüdür. Ahlâkî olarak da yaklaşsam, aidiyet, milli duygularla da yaklaşsam, kültür olarak ya da yaşam alanı olarak da yaklaşsam eskilerin dediği gibi "tutulacak bir tarafı yok", evet yok. Sosyal Medya çağın vebasıdır ve insanlığın bir an önce bu hastalıktan kurtulması gerekiyor.