Bürokrasi ile imtihanımız
'At sahibine göre kişner’ diye boşuna dememişler.
'At sahibine göre kişner’ diye boşuna dememişler.
Hak ve hakikatin peşinde koşan, mazlumların hamisi, adaletin temsilcisi, kimsesizlerin kimsesi Osmanlı yıkıldı; meydan yeri (dünya) çakal ve sırtlan sürülerine ve onların binbir çeşit hile, desise, entrika ve zulümlerine kaldı.
BİR acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır deriz lakin bunun gereğini hayatımızın hiçbir anında ve alanında uygulamayız. Hesabı sorulduğunda da ‘yalandan kim ölmüş?’ deyip geçiştiririz.
İnsan toplulukları da tıpkı ağaçlar gibi köklerinin üzerinde yükselir. Kök, ne kadar sağlam ve derinlerde olursa ağaç da gövdesi, dalları ve meyveleri itibariyle o denli güçlü, endamlı-görkemli, gölgeli ve bereketli olur.
Batıcı olduğumuzu iddia ediyor ve bundan dolayı da demokrasiyi batıdan ithal etmişiz.
ABD, sözde DAEŞ bahanesiyle PKK-YPG-PYD’yi besliyor.
Her zaman söylüyoruz; demokrasi için yani halkın yönetimi için halkımızın bir gayreti olmamıştır, lakin tepeden de olsa geçtiğimiz sözde demokraside çok bedeller ödedik.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28 Şubat hükümlülerinin, yaşlılık ve hastalık hallerini dikkate alarak af yetkisini kullandı, bunun sonucunda da ilgili kişiler hapishaneden tahliye edildiler.
İnsanlığı ve insanlığın değerlerini bitiren ülkelerin başında, başat üç ülke gelmektedir; ABD, İngiltere ve İsrail. Nereden baktığınıza göre, bu üç ülkeye tek bir ülke de diyebilirsiniz. Zira her üç ülke de yeryüzünde fesat çıkarmak için varlar.
1946’dan fiilen Başkanlık sistemine geçtiğimiz 2018 yılına kadar, bize demokrasicilik oynattılar.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş sivil bir anayasaya yeniden vurgu yaparak, Meclis’teki tüm siyasi parti yöneticilerini ziyaret etti ve onlarla fikir alışverişinde bulundu.
SİYASİ partileri de tıpkı insanları olduğu gibi ayakta tutan ve geleceğe taşıyan ruhlarıdır.
Mahalli seçimleri de geride bıraktık ve bundan böyle Türkiye’mizin önünde seçimsiz ve inşallah gailesiz tamı tamına bir dört sene var.
Demokrasi tarihimiz (1950’den sonra) hep algı savaşlarıyla yönetildi. Halkımız gerçeklerle asla yüzleştirilmedi ve sürekli olarak gölgesiyle savaştırıldı. Yalanla ve hileyle aldatılarak, hayali bahanelerle her on yılda bir darbe yapıldı.
Hep söylüyoruz, milyon kez de olsa yine söylemeye devam edeceğiz.
GAZETECİLİK mesleğine adım attığım ilk yıllarda, duayen bir gazeteci büyüğümüzden dinlemiştim.
Malum; 31 Mart 2024 Mahalli Seçimleri şirazesinden çıkarılarak ‘genel seçim’ havasında yürütüldü.
Gazetecilik mesleğini 40 yılını vermiş bir kişi olarak halkın nabzını tutmaya devam ediyorum.
İktidar tarafından küstürülen seçmen sandığa gitmedi ve bu cümleden olarak, 31 Mart mahalli seçimleri, son yirmi yılda yapılan en düşük katılımlı seçim oldu.
Başkanlık sistemine alışamadığımız ve gereklerini yeterince yerine getiremediğimiz, mahalli seçim sonuçlarının adil bir şekilde yansımamasından da belli oldu. Zira bu seçim sonuçlarıyla ne temsilde adalet ve ne de yönetimde istikrar temin edilebildi.
Tam da Kırkpınar cazgırının okuduğu manideki hali yansıtan bir seçim geçirdik: ‘Alta düştüm diye yerinme, Üste çıktım diye sevinme’!