Kibirle Gelen Yenilgi ve İkarus'un Kanatları

Şairin "Bilge kişide zerre kadar kibir bulunmaz. Meyvesi çok olan ağaç dalı, başını yere koyar." sözlerini hatırlatan bir süreç yaşanıyor Türkiye'de... Halktan peşpeşe iki seçim tokadı yiyen cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı ilk parti grup toplantısındaki sözleriyle kibrinden taviz vermediğini gösterdi.

İslam Gemici - Serbest Gazeteci

Norveçli yazar Samuel Bjork'un "Ben Yalnız Gezerim" isimli polisiye - gerilim romanını okurken rastladığım birkaç tespit, bazı konularda aklıma ilginç fikirler getirdi. Birincisi, cinayete şahit olan 15 (onbeş) yaşındaki Tobias'ın takvim ve yılbaşıyla ilgili düşüncesi: "Tobias ilkbaharı çok severdi. Kışın pençesini gevşettiğini görmek, yeni imkânların önünün açıldığını, yeni bir şeyin olacağını, dünyânın değişeceğini hissetmesine neden oluyordu. Sık sık yılbaşı gününün, kışın ortasında değil de ilkbaharda olması gerektiğini düşünmüştü. 31 Aralık'taki gün asla değişik değildi ama ilkbaharda her şey, ağaçlarda yeni açan yaprakların güzel yeşili, ormanda ve yerlerde açan çiçekler ve boy atan bitkiler, geri dönen ve dalların arasında cıvıl cıvıl ötüşen kuşlar farklıydı."
Kitabı incelemek için: https://www.kitapyurdu.com/kitap/ben-yalniz-gezerim-/403869.html


1582'de Papa 13. Gregorius'un eski takvimden 10 gün atarak yaptığı Gregoryen Takvimi'ndeki yılbaşı gününün kışın tam ortasına gelmesini bugün dahi anlayabilmiş değiliz. Fakat "kabul" olunan bu durum saçmalıktan başka da birşey değil. Nitekim romandaki Tobias İversen bu çelişkiyi gayet güzel izah ediyor: 31 Aralık'ta ne değişiyor ki, ertesi gün yılbaşı oluyor? Halbuki her millet kullandığı takvime "kendi hayatlarını etkileyen önemli olayları" başlangıç olarak almıştır. Mesela Yunanlılar ilk olimpiyatları, eski Mısırlılar Nil nehrinin taşması, ekim, dikim ve hasat zamanlarını, Hıristiyanlar Hz. İsa'nın doğumu olarak kabul ettikleri yılı, Müslümanlar Hz. Muhammed'in (S.A.V) Mekke'den Medine'ye hicretini başlangıç olarak almışlardır. Bu mevzuyla alakalı olarak 2011'de "Takvimdeki Son Yaprak" başlıklı bir yazı hazırlamıştım: https://www.dunyabulteni.net/hayata-dair/takvimdeki-son-yaprak-h185062.html


Romanda bahsedilen ikinci mühim husus da kibir ve İkarus'un eriyen kanatlarıdır: "Mia (dedektif) yatağa oturdu ve düşünmeye başladı. İkarus'un kanatları. İkarus güneşin çok yakınından uçmuş ve kanatları erimişti. Güç zehirlenmesi. Kibir... Roger Bakken (cinayet zanlısı) bu çizginin dışına çıkmıştı."

Bu satırları okurken, bir an durdum, Türkiye'nin son 7-8 yıl içinde yaşadıkları, idarecimizi ve onun geçirdiği karakter değişmesini düşündüm: Evet, özellikle son birkaç sene içindeki "kibir" ve bundan kaynaklanan "güç zehirlenmesinin" ülkemize ve Akparti'ye verdiği büyük zararı yeniden hatırladım. Sonra hükümet yanlısı bir yayın politikası izleyen Yörünge dergisinde yayımlanmış olan Dr. Özkan Öztürk imzalı "İkarus Sendromu" yazısına denk gelip, okudum: http://www.yorungedergi.com/2019/01/ikarus-sendromu/


Dr. Öztürk kısaca diyor ki: "İkarus, Yunan mitolojisinin bir kahramanıdır. İkarus ile babası bir kulede hapsedilmişlerdir. Babası kulede bulduğu balmumuna kuş tüylerini yapıştırarak İkarus için kanatlar yapar ve kuleden atlayarak ona "üstündeki güneşe ve altındaki denize fazla yaklaşmadan uçmasını" sıkıca tembihler. İkarus’un uçmaya başlamasıyla gökte mükemmel bir şekilde süzülüşü kendisini büyüler ve babasının söylediklerini unutur. Mükemmellik ve kibir duygusunun verdiği sarhoşlukla güneşe doğru yükselir ve balmumunun erimesi ile kanatları dağılır ve yere çakılarak ölür."


Yazının sonuna doğru örnek verirken de şu cümleyi kuruyor: "Kendine duyulan aşırı güven ve kibir, gerekli tedbirleri alma ve hassas olunması icap eden usûller konusunda bir körlüğe sebebiyet verebilir ki bu sendromu yaşayan bir kişi..." Bu satırları okuyunca da hatırıma hemen Cumhurbaşkanımız sayın Tayyip Erdoğan geldi. Çünkü hemen devamında da şöyle yazıyordu: "Akıl ve bilim gibi iki kanada sahip olmanın ve bunların paradigmatik güçlerine vurgu yapmanın hazzını yaşayan aksiyoner ve eleştirel bir din dilinin, fast-thinker denilebilecek akademik figürlerin, hesabı verilmemiş usulsüz kur-geç yaklaşımlarının metodolojik hatalara düşmesi kaçınılamaz bir gerçekliktir. Kendi üslup imkânlarından duyduğu memnuniyetin başkalarını aşağılamaya yönelik bir tavra dönüştüğünün farkına varmayan bu zihniyet, bizzat geliştirdiği özgüven sebebiyle çuvallayacaktır. Uçmanın öz-stratejileri unutulup, İkarus sendromu içine düşüldüğünde narsist bir cendereye düşmek kaçınılmazdır. Çünkü dinin inşa ettiği kurucu akıl, eleştirel akıla; ilk aklın temkini de üstünlük hazzına dönüşmüştür."

Ne kadar tanıdık değil mi? Daha fazla yazmayayım. Yukarıda verdiğim linkten yazıyı okuyun ve geriye yaslanıp, son aylardaki hele de 31 Mart 2019 mahallî seçiminin öncesi ve sonrasındaki demeçleri bir hatırlayın. Hatırlamıyorsanız, internetteki arama motorlarına müracaat edebilirsiniz. Hafızanızı tazelemenize yardımcı olacak pek çok haberle karşılaşacaksınız. Çünkü insanın, "kendini suçladığı paranoid durum" ile "başkasını suçladığı depresif durum" arasından çıkarak ruh halini bu uçlardan kurtaramaması halinde makule varması zordur. Makul düşünmek için de suçlama psikozundan çıkıp, usûl ve vazife teyakkuzuna geçmek gerekiyor.

Bu hususta Sadi Şirazî şöyle demiştir: "Bilge kişide zerre kadar kibir bulunmaz. Meyvesi çok olan ağaç dalı, başını yere koyar."

Sinema Haberleri

Sinema ve dizilerin yeni hedefi Çin pazarı

10 Great 1980s American Movie Classics You Probably Haven’t Seen

10 Great 2023 Movie Performances Snubbed By The Oscars

41 ülkeden 96 kısa film bu festivalde

Video Haberler

Yılan enerjisi

Yılan enerjisi.

Zifiri karanlıkta dahi görürüm gözlerini - Kuruluş Osman 154 Bölüm

Zifiri karanlıkta dahi görürüm gözlerini - Kuruluş Osman 154. Bölüm