Yılmaz Özdil Yazdı: "Amerikan Kuklası Kullanışlı Kürtler..."

Sözcü Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil tarihe geçecek bir yazı kaleme alarak, İsrail destekli Kürtler'in Amerikalılar tarafından nasıl desteklendiğini, nasıl hazırlandığını çok güzel şekilde sıralamış. ABD bu işleri babasının hayrına değil, sırf İsrail'in menfaati öyle icap ettirdiği için yapıyor. Yazıyı okuyunca daha iyi anlaşılıyor:

1992

ABD “davet edeceksiniz” dedi. Bizimkiler “peki” dedi. Barzani tarihte ilk kez Ankara’ya geldi. Cumhurbaşkanı Özal’ın himayesindeydi. MİT tesislerinde kalıyordu. Başbakan Demirel tarafından ağırlandı. Süklüm püklümdü. Kürtçe konuşmasına izin verilmedi, Arapça konuşuyor, tercüman Türkçe’ye çeviriyordu. TC pasaportu verdik. Para verdik, silah verdik, buğday verdik, elektriğini vermeye başladık.

ABD öyle istediği için, elimizi vermiştik, şimdi sıra kolumuzu kaptırmaya gelmişti. 


Sekiz ay sonra… Ege Denizi'nde ortak tatbikat yapıyorduk. Amerikan uçak gemisi Saratoga'dan iki adet sea sparrow füzesi fırlatıldı, Türk muhribi Muavenet'in köprüüstü vuruldu. Beş şehit verdik, 22 yaralımız vardı.

ABD “pardon” dedi. Yanlışlıkla vurulduğunu söyledi.

Halbuki, sea sparrowlar “yanlışlıkla düğmesine bastık” denebilecek türden füzeler değildi. Ateşleme için altı aşamadan geçiyordu, komutan onayı şarttı. “At ve unut” türünden, güdümlü mermi değildi. Ateşlendikten sonra hedefini vurabilmesi için rehbere ihtiyacı vardı, fırlatan geminin hedef gemiyi radarla aydınlatması gerekiyordu. Yanlışlıkla fırlatma ihtimali, milyonda bir bile mümkün değildi.

Peki neydi?

Irak'ı bölebilmek için, Kürdistan kurabilmek için, İncirlik ve Pirinçlik'te konuşlanan “çekiç güç” şarttı. Ankara ayak diretiyordu. Muavenet zart diye vuruldu. Ankara mesajı aldı! TBMM çekiç güç'ün süresini uzatmak zorunda kaldı. Bir daha hiç ayak diretmedik… Her defasında başımıza aynı şeyin geleceği belliydi.

(O nedenle, 2003 yılında Amerikan askerleri Irak'a girene kadar çekiç güç'ün süresini hep uzattık, hiç itiraz etmedik.)

Üç sene sonra, 1995… CIA peşmergeleri örgütledi. Saddam'ı devirmek için darbe organize etti. Beceremediler. Peşmerge aşiretlerinden değil silahlı kuvvetler, zabıta teşkilatı bile kurmak mümkün değildi, eğitimleri yoktu, savaşabilme yetenekleri yoktu, fiyaskoyla sonuçlandı.

CIA apar topar tahliye operasyonu başlattı. Saddam hepsini imha etmesin diye, maşa olarak kullandıkları 10 bin civarında peşmergeyi yurtdışına kaçırdılar. Aileleriyle birlikte Habur'dan Türkiye'ye soktular, Batman'dan nakliye uçaklarına bindirdiler, tee Pasifik Okyanusu'ndaki Guam adasına götürdüler.

Niye tee oraya götürdüler? Çünkü, adeta Allah'ın unuttuğu yerdeki bu adada, ABD'nin en önemli hava ve deniz üslerinden biri vardı. Bu sefer başarısız olan peşmergeleri, bir dahaki sefere başarılı olmaları için eğiteceklerdi.

Bazılarını Special Activities Division, Özel Operasyon Bölümü tarafından eğitip, adı üstünde, örtülü operasyonlarda kullanacaklardı. Bazılarını da, akademik konularda eğitip, merkez bankası, nüfus idaresi, tapu dairesi, vergi dairesi gibi, yakında kurulacak olan Kürdistan'ın bürokrat kadrosunu yetiştireceklerdi.

Küçük bi pürüz vardı… CIA'in peşmergeleri, ABD Adana Konsolosluğu denetiminde sınırdan geçirilip Silopi'deki hac konaklama tesislerine yerleştirilmişlerdi ama, pasaportları yoktu, nüfus cüzdanları yoktu. Daha doğrusu, elbette vardı ama, Amerikalılar yok diyor, yok dedirtiyordu, maşalarının kimlik bilgilerini Türkiye'ye vermek istemiyorlardı.

Ne yapıldı? Amerikalılar bize akıl öğrettiler. “Sizin pasaport kanununuzda bu tür durumlara uygun madde var, parmak izlerini alın, geçirin” dediler. Bizimkiler hık mık etti ama, geçirmiyoruz birader diyemediler. Ankara'dan beş kişilik uzman ekip getirildi, peşmergelerin tek tek parmak izleri alındı, buyrun geçin denildi. Parmak izi bilgileri, MİT arşivine kaldırıldı.

Üç sene sonra, 1998… Guam'a götürülen peşmergeler artık iyice pişmiş, olgunlaşmış, “Guamerge” olmuşlardı. Gene Türkiye üzerinden, bazıları da Ürdün üzerinden, Kuzey Irak'a sokuldular.

Bu dönemde… Kuzey Irak'taki otorite boşluğundan en fazla PKK faydalanmıştı, Kandil dağına iyiden iyiye yerleşmişti. Özellikle Guamergeler döndükten sonra, PKK'nın bölgeye geçişi hızlanmıştı. Peşmergeyle PKK'nın işbirliği ayyuka çıkmıştı.

Acaba… Guam'a götürülenler arasında PKK'lılar da var mıydı?

Bu sorunun cevabını bulmaya çalışan Türk istihbaratı, Barzani'ye haber saldı, PKK faaliyetleri hakkında konuşmak üzere, bölgedeki aşiret liderlerini toplantıya davet etti. Randevu ayarlandı. Kuzey Irak'ta, bizim kontrolümüzdeki bir adreste buluşuldu. Biraz sohbet edildi, bilahare mevzuya gelindi. Türk tarafı rahatsızlığını dile getirdi, aşiret liderleri sessizce dinledi. O sırada çay servisi yapılıyordu. Garsonlar, tabii ki garson değildi. Çaylar içildi, çay bardakları garsonlar (!) tarafından toplandı, mutfağa götürüldü, o bardağı kim kullandıysa onun adıyla etiketlendi, kolilendi, Ankara'ya getirildi.

Guam'a götürülenlerin parmak izleriyle eşleştirildi. Bingo… PKK'ya açık destek veren 17 aşiret lideri, Guamerge'ydi!

Dört sene sonra, 2002… ABD yönetimi Saddam'ın örtülü operasyonlarla devrilmeyeceğini idrak etmişti. Amerikan askerini getirip, bizzat savaşmak şarttı.

Amerikan askerleri girmeden önce, CIA'nin paramiliter güçleri öncü kuvvet olarak devreye sokuldu, Amerikan Kongresi paramiliter güçler için 189 milyon dolar ödeneğe onay verdi.

Saddam'ın ordusundan altı bin vatan hainini parayla devşirdiler. Dile kolay, altı bin vatan haini satın aldılar. Her birine uydu telefonu verdiler, mükemmel istihbarat ağı kurdular. Saddam'ın ordusunu saniye saniye, konum konum takip etmeye başladılar, Saddam tuvalete gitse, Pentagon'un haberi oluyordu!

Bu operasyonu yürüten CIA ekibi, Türkiye'den yola çıkmıştı. Kendilerine “kırık oyuncaklar grubu” diyorlardı. Dünyanın pekçok ülkesinde görev yapmış, çok tecrübeli bir ekipti. Arazi araçları ve cephane kamyonlarından oluşan konvoyla Süleymaniye'ye geldiler, üs kurdular. Yeşil badanalı üsse “Antep fıstığı” adını verdiler!

Onların peşinden, para kamyonları geldi Süleymaniye'ye. Yine Türkiye'den yola çıkmışlardı, konvoy konvoy geliyordu. Karton kutuların içinde 100 dolarlık banknotlar vardı. Bir milyon dolar, 20 kilo geliyordu. Yaklaşan savaşın altyapısını hazırlamak, milis güç kurmak, sabotajlar yapmak için 100 milyon dolardan fazla nakit dağıttılar.

Hatta bir ara Talabani rica etti… “100 dolarlık vermeyin, mümkünse 1'er 5'er 10'ar dolarlık banknotlar halinde verin” dedi. Niye diye sordular? “Herkeste 100'lük dolar var, kimsede 100 doların altında para yok, bir kahve içiyorsun, 100 dolar veriyorsun, kahvecinin elinde bozukluk olmadığı için üstünü veremiyor” dedi!

Amerikalıların cömertliği, rüşvetin bolluğu, peşmergeleri sıkıntıya sokmuştu yani!

Bu arada Türkiye ne yapıyordu derseniz… CIA raporlarına göre, Süleymaniye'deki üssü takip etmeleri için dört Türk istihbaratçı görevlendirilmişti, Amerikalıları takip etmek yerine, bir odaya kapanıp porno film seyrediyorlardı! CIA ekibinin lideri, Türk istihbaratçılar hakkında şu hazin notu düşmüştü: “Ne yaptığımıza dair, amacımıza dair en ufak bilgileri bile yoktu, onlar odaya kapandıklarında biz Kürtlerle işbirliğini geliştiriyorduk.”

Yazının devamını aşağıdaki linke tıklayarak okuyabilirsiniz.


Dünya Haberleri

Reuters: Batı, Türkiye aracılığıyla İran'a mesaj gönderdi

NASA uyardı: "Çin, Ay topraklarında hak iddia edebilir"

BM: Sudan'da insan eliyle oluşturulan kriz çok büyük boyutta

Haiti'de çete şiddeti can almaya devam ediyor

Sele teslim olan Dubai'de şimşeklerin sırrı anlaşıldı

İsrail'den 10 yıl sonra Doğu Kudüs'te ilhak

Kuzey Kore, yeni tip uçaksavar füzesini test etti

Video Haberler

Çino Çatal'ın oğlu - Ateş Kuşları 51 Bölüm

Çino, Çatal'ın oğlu! - Ateş Kuşları 51. Bölüm

Sare ve Zıpkın nişanlandı - Ateş Kuşları 51 Bölüm

Sare ve Zıpkın nişanlandı! - Ateş Kuşları 51. Bölüm

Akıl kaçırtan Barbar şakası

Akıl kaçırtan Barbar şakası