Yapma Bilgisi

Yapmağı bilenlerin icatlarından ve o icatların cihaza, modele, yönteme, işliğe dönüşmüş sonuçlarından şikayet edilecek bir sonuç çıkmaz...

Yapmağı bilmek ne demektir? Halimize keyf bağışlamaksızın üzerimize alacaksak bu suale icabet etmeli. Bakınız yarım milyona yakın sayıda “sen öğretmensin” diploması almış insanımız var memlekette. Bu kadarı işsiz, atıl duranların sayısı. Kendilerine iş verilmesini bekliyorlar müracaat ettikleri yerden. Kimisi beklerken pazarcılık yapıyor, inşaatta çalışıyor ilahiri. Müracaat ettiği yerden davet gelene kadar “yahu ben öğretmenim, öğretecek insan bulayım öğreteyim bari” demiyorlar. Niye böyle biliyor musunuz? “Öğretmen değiller” de ondan. Öğretmenlik yapmağı bilen o işi yapacağı vakti, mecraı, muhatabı arar, bulur zira. Aynı şekilde… “mühendissin sen” diploması alanlar dolu memlekette. Atıl ve atılı.

Hoş, bir işyerinde çalışmağa başlasalar yapmağı bildikleri şeyi mi yapacaklar!? Hayır. Yapmağı zaten bilmiyorlar.

Memlekette vaziyet böyleyken dünyanın neresinde başka ki! Hiç. Aynı. Yapmağı bilenlerin icatlarından ve o icatların cihaza, modele, yönteme, işliğe dönüşmüş sonuçlarından şikayet edilecek bir sonuç çıkmaz. Gelgelelim teknolojinin sonuçlarından herkes şikayetçi mi değil mi?! Otomobillerden şikayetçi olmayan kaldı mı! Işıklardan, binalardan, kamu yönetimlerinden, belediye işletmelerinden, bankalardan, okullardan, şirketlerden, internetten… ulaşımdan, hastahanelerden, televizyonlardan, mahkemelerden… bilgisayarlardan, uçaklardan, ilaçlardan, medyadan ilahiri. Bu nedir arkadaş? Medar-ı şikayet motoruna mı müstahzarız neyiz!

İnsan ihtiyaçları dairesinde yapar eder. Rekabet için yapmak çıktı şimdilerde. Rekabet için yapmak da ne, savaşa mı koşturuyoruz diyen yok. Peşin peşin söylemeli: birbirleriyle dövüşen, heyula çapında mihraklar var ve bize “benim istihkamım ol” diyorlar bu lafla. Yapma, hizmet et diyorlar; taşı, suvar, doyur, kayır kendini ve beni bağır, aşır-uçur diyorlar somut olarak aslında. Yapacaksan da, o, yükte hafif pahada ağır olsun. Aksi halde rekabet edemezsin diye akıl satıyorlar bize o laflarla. Kıstas fiyat/kilo olmalıymış! Övüncün bu hesabı büyük çıkarmaya bağlıymış!

Övünç devşirdiğimiz yani tarih sahnesindeki yerimizi “ciddiye alınmamız” cihetiyle takyit eden devri(mizi)n vakıalarından, bugünün absürt ve çirkin intibalara yol açanlarının konuşulması adet edilmekte ilaveten. Zaten bir insan aklından fazla donanamaz. Ama o donatılır, onu donatanlar olur. Onların aklı donanımlarına müsavi midir peki? Evet; belki fazla bile, yani lüzumundan çok.

Biz müslümanlar adamın aklına bakmağı ahlaka tutunup tutunmadığına, ahlakın onda tutup tutmadığına bakmak anlarız. Bunlar yoksa o kişinin aklı hiç yoktur deriz. Müsrif değilse, tehevvüre kapılmıyorsa, vakitliyse, gaddar değilse, pasaklı değilse, geveze değilse, meşgalesiz değilse yani asgariyi halletmiş kişiyse sahib-i ahlak sanma lakin. O kişiyi aklı mükellef bil ancak. Yani istidatlı olmak ile akıllı olmağı bir emsal zannetme. Bu seviyeden nice insan vardır ki utanması yoktur yine de. Mahcupluktan kendini sakınan adamı ar sahibi zannetme ayrıca, katiyen. Bu eşkalden nice insan vardır ki dilinde yalan döner yerini bulduğu anda, gözüne kestirebildiği anda. Yalan bunların sadece dillerinde değildir. Çoğu mesuliyet sahibi ve cemiyetperver görünür. Oysa onlar riya ve gına ehlidirler lakin sen fedakar sanırsın.

Adam sahib-i ar ve fedakar bir adam mıdır; hah işte o adam ahlaka tutunan, ahlakın tuttuğu adamdır ki o adamı meslek erbapları arasında bulursun. O kişiyi mesleğin mukallitlerinden ayırt ettiren yani akılsız ve ahlaksız teşhisine sıhhat ü emniyet veren başka şeyi arıyorsan hâlâ boşa konuştuk sana demektir. Zira o mihenk tam da meslektir.

Meslek ile gelenek arasında ne gibi nasibet var da bu ikisini kültür bahsinde kaale almalı? Meslek ve geleneğin birbirini gerektirmeleri, birbirini içermeleri, birbiriyle örtüşmeleri meyanında o kadar beyanatımız oluyor da burada kim neyi anlıyor/anlayacak ki bir yola gireceğiz?

Mesele helal haram ayırt etmek meselesidir. Helal haram ayırımı yapmayanın etrafı hem nesepsizle hem hayırsızla dolar, çünkü onlar etrafı hemen doldururlar. Neslin temiz akması ve say ü amellerin maruf üzre icraı öyle olsun isteyenlere şartlıdır. Münkeri istemek gerekmez etrafın çirkefe batması neticesine. Marufu isteyen yoksa etraf münkere garkolur zaten. Temiz nesil temiz rızık istedikçe nesil ve rızık helalinden, temizinden husul eder. Aksi halde ağzını her lokma için açan, uçkurunu her şehvete çözen bir ahali çarçabuk zuhur eder, şümul eder.

Başının selametine, edip eylediklerinin tedebbürüne, hudutlarının emniyetine, semenlerinin temizliğine baksın diye seçtiği adamlar yapmamaları gerekenleri yaptıkça şikayetçi çıkarıyorlar ahaliyi. Millet hiçbir cihetinden memnun değildir artık umurun. Bu seçilmiş şakilere halk muhalefet etmeliyken, o iş, mezkür şakilerin muarızlarından yani namzet şakilerden beklenir olmuştur.

Helali haramı ayırmazlık hallerinin sonucudur ahaliye bunlar. Artık umurun iyileştirilmesini, temiz tutulmasını, vakarla/agahlıkla/düzenle işletilmesini gündem edebilemezsiniz o yerde. İşlerin başına geçme hırsından, kazançları kendine akıtma iştahından, methedilme garezinden ibarettir o yerde bütün emellenmeler, artık. Maaşlar bu emellenmelerin kazancıdır o yerde. Ticari, sınai, zirai, ilmi hasılalar bu emellenmelerin ganimetidir o yerde. O yerde riba mesleki hirfetten önce gelmektedir ve istiğna, temerküz, teraküm, mertebe, tenzih hep hep kibir dairesinde kalakalmıştır. Amme idaresine merbut bütün makamlar, merciler, unvanlar, tahsisatlar, iktisatlar, küşatlar, italar, tamimler, kanunlar yağmacılık icatların kılıfıdır orada artık. Ve temiz dilin, temiz elin, temiz belin çocukları birer ucubedir orada, tuhaflıktır, uyumsuzdur. Bu yer tanıdık, bildik geldi mi! (26 Ekim 2018)

Yazarın Diğer Yazıları

Şehir, Yönetimin Konusu Değil Yönetenin Ta Kendisidir

Aday Seçilen

Murat - Mürted - Mir'at

Para Nedir?

Siz Yazmış Olun

Niye Bu Hale Düştük?