Teessürün Neyden: Müteserrur musun, Mutazarrır mısın?

E ne güzel işte mi diyeceğiz? Aydan aya prim ödemeleriyle biriken teminata geleceğimizi bağlamışız. Kazancın bir kısmını vergi ödemeleriyle hazineye ve oradan da sosyal donatımın tesisine ve onların işlerliğine bağlamışız. Daha da kalanını sonuna kadar yi

Teessürün Neyden Müteserrur musun Mutazarrır mısın
Muhammed Abdülhadi Yılmaz, 2017 - Feyhaman Duran tarziyesi

İktisadından, nizamatından, askerinden emin olmak isteyen milletim, bilmeliyiz  ki Allah katında olana emniyet etmektir esas olan.

Muhanete gülünç düşmüşlükten çıkmakta yavaş kalışımız birçok yönden ve çoğu kere sükut-u hayale uğratıyor bizi. Ruhen yorgun ve bitkin haldeyiz hal-i hazır. Muhakkak kalbimiz bozuk olduğu için böyleyiz. Zira arzu ettiğimiz halde “asan, mesrur ve metin” olamıyoruz. Kalplerimiz gam, kasavet, hüzünle dolu. Öyle değil mi? Milletimizin şu an yaşamakta olan neslinin yani nefsimizin işbu hali bollukları, kudreti, heybeti kaçırmak endişesinden doğmasın sakın!

Bütün ekonomimiz, gündelik hayatımız ve sair geçim istikbalimiz aydan aya 5 milyar ila 8 milyar lira meblağında bankalara yığılan 'sigorta primlerinin kredi olarak bir yıl içinde on defa satılmasına ve birkaç kat daha tedavülüne" dayalı. Yılda 60 milyar yekününde bir fonun tamamına dayalı faize kredi satışı 600 milyar lirayı buluyor bir yılda. Bankacılık kanunu/düzmecesi icabına muvafık bir had içinde yuvarlanıp gidiyoruz. %10 kadar gösterilen karşılık ölçüsünün tam sınırında satılan kredi develanı içinde dolap döndürüyoruz. Biz müslümanların hali böyleyse dünyanın kalanını tahmine kalp dayanmaz. Ülke bütçesinin üçte ikisi ila dörtte üçü bu kumpasta sıkışmış ve kalanı da cari harcamalara hasredilmiş. Nüfusunun kahiri müslüman olan Türkiye'nin durumu buysa dünyanın neresinde iler tutar bir şey arayalım sürur adına ha!

E ne güzel işte mi diyeceğiz? Aydan aya prim ödemeleriyle biriken teminata geleceğimizi bağlamışız. Kazancın bir kısmını vergi ödemeleriyle hazineye ve oradan da sosyal donatımın tesisine ve onların işlerliğine bağlamışız. Daha da kalanını sonuna kadar yiyoruz. Yılda toplam 900 milyar liraya çarkımızı döndürüyoruz. Fena mı! Kalben yorgunluk da neymiş, o senin kuruntun. Herkes rahat, sen kafanı değiştir. Böyle mi muaheze edeceksiniz beni?

Sigortacılık miktarı belli olmayan bir tahsilat için ve hatta ödediğinden ziyade bir tahsilat için belirsiz bir vadeye ve hatta belki de ademiyete kişinin hazırını peşin borçlanıp taksit taksit ödemesi işlemidir. Faiz ödeyen hazıra ermek hırsıyla borçlanmayı satın almaktadır. Faiz tahsil eden ise kendi uydurduğu bir vadeye ve yine kendi uyduruğu fiyattan borcu hazırıyla aynı sıra peşin satmaktadır. Hem sigorta hem faiz işi “taahhüt işi” görünür zahirden. Oysa ikisi de vaad ticaretidir. Faniler nezdinde muhal bir tabir: Vaad ticareti. İkisi de Allah’ın sünnetini gasptır. İkisi de zulümdür. Rabb’e, Halık’a ısrarlı bir şekilde itaatsizliktir. Ne adına? Malımız artsın, emniyetimiz kuvvetlensin diye.

Dünya hali böyle. Zar u zarar zemini zira. Nereden ne sebeple düştük dünyaya, düşkünler yurduna diye sual etmeyerek zarardan, zaruretten sakınarak ve kaçarak mesut, sakin alana çıkmak gayretiyle olmadık işler icadediyoruz. Oysa biz hiçbir geçim cefası, ihtiyaç ezası duyulmayan ve her rahat her kam her taam her zevk her safa niyetinin gayret yerine geçtiği ve karşılandığı cennetten düştük dünyaya. İtaat etmekti tek yapmamız gereken. Aynı hal ve şart dünyada da üzerimizdedir. Fakat sanki daha daha aşağılara düşmek istermişiz gibi itaatsizlikte ısrar ediyoruz. Rahata, huzura, saadete, sükunete, sürura gerçekten niyet ve azimle gayret ediyor isek eğer Allah’ın rızasına muvafık işler yapmamız gerekir. Ama bizi doyuran ve esirgeyen kendi elimizmiş ve Allah değilmiş de, Allah’ın rızası ile Allah’ın inayeti ayrıymış sanki. Allah’ın rızasını kazandıran yoldan da karnımızı doyurur, sırtımıza giyinir, üstümüzü örteriz oysa. Allah’ın rızasını yitirten yoldan yürüyenin de karnı doyuyor, sırtı giyinik, üstü örtük elbet. Fakat arada bir fark var. Biri düştüğü yerden yukarıya, cennete yükselerek doymakta, diğeri düştüğü yerden de aşağıya yuvarlanarak doymakta. Biri rıza kazanırken doymakta, diğeri mühleti tüketerek doymakta. Hangisinin kalbi yorgun düşer? Çalışması, emektarlığı ve tertibi hırstan, kaybetme korkusundan, kötü zandan doğuyorsa kişinin onun kalbi yorgun düşer elbet. Kalbin nasılsa bedenin de öyledir. Allah’a yakın durmaya azimli olanın kalbi ise canlı ve rahattır elbet. Çünkü emniyeti kendi elinde olanın(!) hali ile emniyeti Allah’ın elinde olanın hali bir olmaz. Birinin çalışması, didinmesi kalbine daha daha yorgunluk getirirken diğerinin çalışması kalbine huzur verir. Çünkü rızık o kişiye ulaşana kadar geçen süreyi sevdiği, istediği bir şeyle meşgul olarak geçirmektedir, nefsi teskin olmaktadır. Ama ötekinin bütün iştigalleri rızkı talep etmeye alakasız, dahası dünyada muhal cennet emsal bir dünya hesabıyla karmakarışık meşgalelerden ibarettir. Biri vesveseye mahal bırakmayan mesruriyet iken diğeri vesvese içindeki vesveseye gebe mazarrattır.

Sade insanın, tuzaklamayla hiç alakası olmayan bir insanın mal yığması ve emniyet çatması zaten ıstıraptan ve vesveselerden kurtulmak içindir. Ama bu yolda fitneye düşmektedir mütemadiyen. Rızkını yemeyip saklamaktadır mesela. Ne zaman yiyeceğini ve yiyip yiyemeyeceğini bilmediği o rızkını bir bekletişle beklerken sürurunu inşa etmiş olduğuna kanar. Böylece nefsini susturmuş olacaktır güya. Dünyadan gelmiş geçmiş ne çok insan öyle yaparken nice malından mahrum yaşadı da malları kimlere kaldı kim bilir! O nimet senin eline geçti ama sana rızk oldu mu ya! Sigortaya ödeyeceğine infak edeydin a! Borç satın alarak onu satandan sana geçen seni zengin etti mi ya! Hasbice çalışıp rızka Allah’ın kefil olduğuna iman edeydin a! Kendi elinle kendini müteserrur etmek varken kendi elinle kendini niye mutazarrır ettin be gafil? Teessüre mahal mi var! (07 Aralık 2017)

Yazarın Diğer Yazıları

Döndürülen Dolaplar Ve Dolaplara Doluşanlar

Şehir, Yönetimin Konusu Değil Yönetenin Ta Kendisidir

Aday Seçilen

Murat - Mürted - Mir'at

Para Nedir?

Siz Yazmış Olun