Övgü, Takip, Âlâ

Müslümanlar kime özeneceğini kime buğzedeceğini şaşırmış haldedirler. Gafiller ılımlısını yalımlısını kalp teraziden kalp teraziye taşımaktayken İslam’ın aslının esasının arzdan ne yolda silindiğini görmekte acz içinde olduklarını sezemiyorlar bile.

Öveceğimiz insanları mı takip ediyoruz? Bakalım şu meseleye. Övüyoruzdur, çünkü onlar âlâ! Çünkü övülesi hasletleri haiz. O övülen, övüle övüle o hasletleri kazanmıyor yani. Övülmesi ne sana ne ona lüzum eder. Sen övmekle belki o hasletlere özenir, azmedersin de fayda bulursun. O takiple bulunacak bir sonuçtur ki takip ede ede terbiye edinirsin ve önceden medar-ı iftiharın olan kişiye emsal hasletleri irtikap edersin, tahsil edersin, kesbedersin keza.

İnsanın insana ilticaı bi’yerde böyledir de hem. Mevkii çeşitli ilticalardan en âlâsı ise Peygamber’e müteveccih olanıdır. Diğerleri o vechin birçok hadiyesinden müşahede edilenlerdir. Öğretmen, emir, reis, veli, şafi, hakem, mürşit, vekil tensibiyle aranızda tulu eden hukuk iştirak edenini buldukça bir cemiyet husule gelir.

Neyin ulasındadır o övülenler? Elbet senin. Elbet ayaklarının altındaki seviyenin. Demek ki ya sen kim ve ne olduğunu müdriksin veyahut ıttılaında o müftehirinin/mufahirinin mısmıl, mübah, mendup bir şey olduğunu müdriksin. Böyleyse, şahsiyet ne demektir onu da bilmektesin. Bu teşhisten bîhaber birinin övücülüğü ve övünüsü hiç mi yoktur peki! Olmaz mı, buz gibi hem de. Nice peygambercikler ve takipçileri tarihte mukayyet bilmekteyken, maluma giren her övünç hallerinin önünde-ardında vardır bir şahsiyet diye hükmetmek fehm ile vehmi tefrik edemediğimizden mütevellittir muhakkak.

Bu meyandaki akl; haysiyet-nüfuz ve methiye-mefahiriye kelimelerine irtibatlı. Hakikisi ile sahtesini ulanın kendisinden ayırıp seçebilenine aşkolsun şahsiyetin. Lakin herkese nasip olmadığına da şahittir beşeriyet. Ula değilse dundur. Dun ise mahviyettir, şahsiyet değil. Dun olanın da nüfuzu ve methedeni vardır. Ama ulaya haysiyet sahipleri fahr duyarlar, duyururlar. Onlar ise ancak şahsiyet sahipleridirler. Kabiliyetin fıtratından sadır oluyorsa ula ile aranda pek bi’mesafe yoktur ve marifetin doğuştan açıktır ki ilmin yetişir hemen sana ve mahviyet-şahsiyet karıştırmaktan sakınırsın peşin peşin. Öyle değilsen ula ile arana girenin yerine (yahut arandaki açığa) ilmi doldura doldura marifet bulma yoluna girmelisin.

Bu terbiye tezkiremiz Müslümanın Müslümana nasihatidir ve gayr-ı müslime de teklifidir. Lakin “ben de müslümanlardanım” diyenin özenmesi, övünmesi ne kelime ancak sakınması, kaçınması icabeden işleri yapadurduğunu görüyoruz. Bu manzara övünülen bir hal olarak neşr ve ilan ediliyor. Taklidedilesi icraat olarak iştirak edilmesine davetler açılıyor.

En son ve en gafilane olanına şahit olduk geçende. Bir yapay zeka makinası “insanımsı” robota vatandaşlık verildi Hicaz Emirleri tarafından. Bu emirlerin işte o herzeleri hiçbir Ehl-i İslam tarafından ne muaheze edilmekte ne muhakeme ne muhasebe! Fakat o emirlerin “ılımlı islam mezhebi”ne seferber olduklarına dair kıytırık, zıttırıbık siyasetlerinin tenkit ve takbih edenlerinden veyahut tasvip ve takdir edenlerinden dolayı ufku görebilene aşkolsun.

Müslümanlar hem iddiacıları hem takipçileri bütünüyle müslümanlar kime özeneceğini kime buğzedeceğini, neyi tutacağını neyi bırakacağını şaşırmış haldedirler maalesef. Gafiller ılımlısını yalımlısını kalp teraziden kalp teraziye taşımaktayken İslam’ın aslının esasının arzdan ne yolda silindiğini görmekte acz içinde olduklarını sezemiyorlar bile.

Bir yapay zeka humanoid robota vatandaşlık vermekle faydadan, menfaatten, nefsani olandan, dünyevi olandan, masivadan gayrısına işletilmesi ve işlemesi muhal ve imkansız ve abes olan bir cihaza şahsiyet yakıştıran, yükleyen, tesis eden biri; o şahsiyetin övülmeye, övünülmeye, özenilmeye, örnek alınmaya, timsal bellenmeye, rehber ve mürşid tutulmaya namzet olarak neyi getirip terbiye mevkiine çıkardığını bilmiyor mu acaba? O nevzuhur şahsiyet… akrabalık, merhamet, komşuluk, helal-haram, ahiret, adalet, muhabbet ne işleyebilir ne işletilebilir bir itikatsız şahsiyet insanlara bir revaç bir sitayiş bir iltisak makamı kuvvetinde takdim edilmiş olmuyorsa, şu maddiyatçı topluluklar halinde arzın orasında burasında geçinmeye, gelişmeye, galebeye, rahata, zenginleşmeye, kazanmaya, istiğnaa, istikbara, meşakkatsizliğe kul olmuş insanlar Hz. Muhammed’in ahlakına ve Allah’ın ipine mi tutunacaklar?!

Kıyamet, Hakka; “bu böyle gitmez” darb-ı meseline burhandır. “O günün geldiğinin son alameti işte benim ölümümdür” diyerek yaşıyorsak kimi/neyi örnek almaya azmettirildiğimize karşı uyanıklığımızdan ve agahlığımızdan belli olmalıdır. Bir Müslümanın bütün insanlara teklif ve tansih ettiği şu son şeye itiraz edenin çıkmadığına nazaran söyleyelim: küfre garkolduğumuzu kıyamet saatinde öğrenmekten esirge bizi yarabbi. (09 Kasım 2017)

Yazarın Diğer Yazıları

Şehir, Yönetimin Konusu Değil Yönetenin Ta Kendisidir

Aday Seçilen

Murat - Mürted - Mir'at

Para Nedir?

Siz Yazmış Olun

Niye Bu Hale Düştük?