İstenmez, Muhal, Gereksiz

Hz. Adem’in dünyadaki misafirliğini tastamam bilemiyorsak bugün durup iki elimiz arasına başımızı alıp düşünmemiz gerekiyor.

Eğer kendinden başka herkese “deli mi ne” diyorsan en azından bi’kerecik “ben mi deliyim yoksa” diye sor. Böyle bir tavsiye var genel geçer kabul edilmiş olan. Bunu tartışalım. “Bir tek senin aklın başında ve gayrındaki cümle alem sapıtmış olamaz” demeye çalış bakalım dedin mi hiç, en azından bi’kerecik? Böyle sözlerle muhatap almaya başlayacağınız adamı, sanki dünyayla bağlantısı kopuk, medyadan sakınıyor, popülerden hem ürküyor hem tiksiniyor, yakın bir arkadaştan mahrum, karşılıklı bir romantik ilişki nasip olmamış, çoğunlukla izole yaşayan, akıllı, sabırlı, titiz, kızgın, hassas, ailesine çıkışan, takdir görmemiş, iş göremezliğe iteklenmiş, daha az yetenekli insanların naziresine uğramış, yalnız, insani bağların hasretini çeken, müsbet mukabele göremediği için kalbi parçalanan biri olduğunu görmezden gelmeyebilseniz de onu böyle yapanın ne olduğunu düşünmeyecek misiniz?

Yaşam sevgisi kedileri sevmekle yahut yazıda çimende dolaşmakla emsal bir kültürdür diyorsunuz. Müziği, tavsiri ya da mesleğini sevmek gibidir diye örnekleri sıralıyorsunuz. Yaşam sevgisi yerleşmemişse yüreğinize orada ne sağlıklı bir yaşayışa ne aşka ne ulvi davalara ve neşvelere yer olur; bi’l-akis rastgeldiğini itham eden kimsede ne beklediğini keşfedemeyen bir insan vardır diye söylüyorsunuz. Bu insan kendini heder etmeyi güne gün sürdürüyormuş size göre. Yaşam sevgisi yaşam enerjisini nesillere tevarüs ettirir imiş indinizde. O insan kendi sönümünü hayal etmiş ve ona uygun işlemekte imiş aslında… neyi eksik ki bugünün insanının diyorsunuz. Size göre bu türün hiçbir inandırıcı mazereti olamazmış. İçinde bulunduğumuz bolluğa kendimizi layık görmeyi başarmalıymışız. Aksi halde bu çağda anlamsızlığın dik âlâsı böyle olur ancak diyorsunuz.

Yani hususi bir cihazlanmaya rağbetimin aptallık, ahmaklık olduğuna kanaat etmeli, o kanaatin zıddından sakınmayı başarmalıyım siz akl-ı evvellere göre. Siz akl-ı evvellerin indinde kötü, ‘kendi’ye kıyasla teşhis edilen bir ahval oluyor ki bu “kendilerinizin iyi olduğunun” delili değil, aslında iyinin tarifini başaramadığınızın ispatıdır.

Sizceleyin herifçioğlu bir mensubiyetin şartlarını tadat ediyor ama herhangi aidiyet şartlarını sarahatle arzetmiş olmuyor.

Elbette güzeli, hakkı, salahı, süruru, selimi dünyada da yaşamayı tercih etmekle ‘kendimiz’e yardım etmiş olacağız fakat bu, ancak dünyayı güzelleştirmek yolunu yürüyerek işleyegeleceğimiz demek değildir. Dünyayı, çağı sevmek diye sevilir kılmak diye bir mükellefiyetimiz yok yani.

Kaldı ki hangi şartların (esasen) hangi düzmecenin devamına yarayışlı kılınmaya öykünmektir acaba dünyayı sevilir saymak? Bakın Kur’an-ı Kerim’den başka tahrife uğratılmamış kutsal addedilen ne var elimizde?! Ve o muharrefler “aslı muhafaza iddiasıyla” peyda edilmişken geçmiş nesillerden gelecek nesillere terbiyenin intikali nasıl olur da başarıl(a)mamış fakat ancak dünyayı sevmek neticesine yarayışlı mensubiyetler külliyatı kalmıştır talimgah olarak elde? Kelamullah’ı kayda geçirip de ahire, varislere öylece isali yerine muharrefini bugüne yürütüp getirmeyi azmedenler olmasın sakın “bugünkü günün dünya sevdiricileri”! Sevilecek bir dünya tasarlamak, dünya severler imal etmek düşmanlığı aşikar ve aleni olan zevat “bırak esası ve aslı al şu sahteyi” diyerek bu sanatı tatbik etmediğine göre demek ki salihlerdenmiş görüntüsüne saklananların marifetidir hal-i hazır, öyle değil mi?

Hz. Adem’in dünyadaki misafirliğini tastamam bilemiyorsak bugün durup iki elimiz arasına başımızı alıp düşünmemiz gerekiyor. Bildiğimiz niçin müphemdir, şaibelidir, hilelidir, tenakuz içredir sormalıdır. Keza Cenab-ı Allah “onu biz indirdik ve onu koruyacak olan da biziz” diyorsa Kur’an’da; “hadi bir benzerini yazsanıza” diye ve “bir harfini değiştiremezsiniz” diye hayrete, dikkate celbediyorsa insanı, sen bir insan olduğun halde bir kadem selefine hangi şeyi miras bırakacağını düşünmeli ve takrir etmelisin elbette. Şimdiki rağbetlere açılan dünyayı mı!!!

Şimdiki rağbetler, revaçlar nevzuhur sanılmasın. Meymenetsiz eşhasın ta ilk günkü meymenetsizin yaptığı, yaydığı zillet ve rezilliğin bir çok değişiğinden müteşekkil terkipler onlar. Bu kimselere hasbilik, fedakarlık, iftiharlık medarı zannıyla kapılmak öyle kolay ve tatmin edicidir ki, seni onlara karşı ikaz eden biri ev halkın arasından çıksa bile halis olanı farketmen o kadar zor gelir sana. Çünkü sevilir dünya karşısında istenmez olandır artık o ikaz edici, bütün teklifi de tavsiyesi de muhal mütalaa edilmektedir artık ve gerekler manzumesinden tardedilmişlerdir nicedir. Halet; nefsinin hakkı ile Rabb’inin hakkını karmakarışık etmişsindir, alinin hakkıyla mevalinin hakkını tefrik edemez olmuşsundur zira.

Hangi tıynetlerde boğulduğunu idrak edemiyorsun. Kelamullah’a savaş açanların teliflerine de tahriflerine de niçin ve nasıl muhalefet edeceğine basiretin kafi gelmiyor keza. “Zıt, ters, menfi” ve “muvafık, müsait, müsbet” ıttılaın öyle bir fesada uğramış ki fehmin ve fendin biri diğerini müterettip olamıyor ayrıca. Bir tesisata rabıt yaşıyorsun ancak.

Hür olmayabilirsiniz ama hürriyeti sevmek, istemek hürriyete azmetmeyi gerektirir ki bundan ürkmek ve dolayısıyla vazgeçmek rağmına “hayvanlarla yarışa” özenmeye iteklendiğinize uyanık olmalısınız. İhtiyarınızı zaten o iteklenmeye boyun eğdiğiniz için yitirdiniz. Bir hareket içinde olduğunuz zehabına kapılıp kapılmadığınızı muayene etmeye başlayınız. İlk sezeceğiniz şey bir harekete azmettiğinizi sandığınız halde gerçekte tahrik edildiğiniz olacaktır. Yani bir hamleden geri durmak yahut bir azme koşturmak için lüzum eden mümkünlerin size daha önceden hazır edilmiş olduğunu görmekteyseniz eğer bu levazımın kimler tarafından tedarik edildiğini soracaksınız kendinize, ilkin. Bunları senden önce biri niçin istemişti, bu mümkünler niçin hemen yanı başınızda, bu gereklikler hemencik nasıl olup da dikkatimizi celbetmektedir acaba? İstenmez olanların perdesi mi muarızı mı yoksa bunlar, gereksizlerle nasıl bir mücadele serdettiği ayan mı bunların, muhal alan ile münhal alan illiyeti sıhhatli mi bunların künhünde diye soruşturma tulu etmiyor mu acaba zihninizde?

Bu suallerine kulak asmaksızın iş işleyen bir adem bilsin ki has, halis, mübah, mısmıl imkanlara sahip olarak yaşamak için geçeceğin hareketi güç, meşakkatli addediyorsan bu sadece sadece hazır edilmiş masiva imalathanelerinin kolaylıkları ve nemaları Hüda’dandır diye ikna edildiğin içindir.

Sus ve düşün. Martavalın tekisin zaten bize daha daha maval okuma… İnsanların hepsi küfre, harama, zalimliğe, habaseye, hasasete, nankörlüğe iştirak etse bile Allah kimisinden kimisine “gümüş tavanlarına merdivenle çıkılan evler tedavül ettirir”. Şöyle de düşünebiliriz: Gümüş tavanlarına merdivenle çıkılan evleri olsa hepimizin yine de millet halinde müstağni görebilir şükürden kendini insanoğlu.

Yani dünya hayatımız muğlak, müphem-malum, maruf-mahfi muhasebelerle dolu. Ama ula hayatımızdaki kadar agah olmak için her imkanı haiziz. Yeter ki dimağımızı “şuna nisbetle iyi”, “bu kısmı kadarı ehven”, “şimdicek âlâ” şeklinde işleyen bir terazi gibi çalıştırmayın.

Yazarın Diğer Yazıları

Döndürülen Dolaplar Ve Dolaplara Doluşanlar

Şehir, Yönetimin Konusu Değil Yönetenin Ta Kendisidir

Aday Seçilen

Murat - Mürted - Mir'at

Para Nedir?

Siz Yazmış Olun