Dar, Duvar, Medar

Mekanizmanın çirkinleşmesinin önünü alacak diye vazettiğiniz her menaat aslıda, o çirkinlikleri istihdam eder. Menedici kanunlar incele incele, karmaşıklaşa karmaşıklaşa “özünüzdeki zihni sakınma”yı tahrip eder çünkü.

Başarının sebepleri arasında apaçık görünür olanlar ve görülmesi çok zor olanlar vardır. Yönetimin başarısı için de geçerlidir bu hüküm. Yönetimin başarısının ve başarısızlığının irca edile edile varılan, bulunan sebeplerinin en belirleyicisi işletilen sistemdir. İşletimin falanca menzilinden geriye doğru yani sonrakinin öncesine doğru yahut üsttekinin altına doğru muvafaka bula bula sonuçların siyak ve sibakını izlersiniz. O sistemi azminizin bineği etmişsinizdir çünkü öylesi muvafıktır. Yine de kastınıza ram olamamış iseniz sistemi işletememişsinizdir. Ya yoksunluklar vardır ya yanlışı vakitsiz, hesapsız hamleler ve eyleyişler sadır olmuştur memurların, amelelerin elinden. Bunlar bahse dahil değilse netice azme mutabık bir neticedir. Başarmışsınızdır muhakkak. Birbirini gerektirmeleri sıhhat arzetmektedir kast, irade, hedef kaynak, karar, eylem, hesap, sistem demek ki. Sistem bunlardan herhangi birine uymuyorsa sonuç kesinlikle başarısızlıktır. İşte vuku bulan badireler yüzünden başarısız olmak bi’l-ihtimaldir ancak, fakat sistem muvafakat etmiyorsa başarısızlık muhakkaktır.

Başarısızlığın sistem mefhumuyla alakası ise, yapılan her ne ki onun hiçbir sisteme bindirilememiş olmasındadır. Sistem yoksa yönetim yoktur o yapılanda. Yani yönetim vardır ki yapılanların sonucunda başarı hasıl olur. Başarısızlık ya baştan beri yönetim yoksunluğunun ya bi’noktadan itibaren yönetimin inkıtaa uğradığını, tatil edildiğini, iptale düştüğünü ispat eder. Başlangıcı yönettiğiniz halde sonuç veya süreç iradenizden sapmış ise bu halin çok zor görünen sebeplerine özellikle kafa yormalıdır. Buna değer. Başlangıcın yönetme mefhumuyla alakası yokmuş ki diyebilmek için de bu halin çok zor görünen sebeplerine kafa yormaya değer elbet. Peki kafa yorması gereken kim ola! Yapılan edilen işin sahibi olan hareketin, devinmenin, didinmenin mesulü olan kişidir o kişi elbet. Mükellef kim ise o kişidir bu meseleye kafa yorması gereken haliyle.

Bu meseleyi niye yazıyorum, o mükellef kafa benimki mi? Hayır. Umur eden mükellef kafalar adına işgüzar katiplik midir bu çalışma? Hayır. Kimsenin umurunda değil. Kimse bir mükellef kafa taşımıyor. Ben de. Çünkü yaptığım çalıştığım işte şu okuduğunuz yazıdan ibaret sadece. Eh bu da bir yapıştan sayılmıyor zaten. Dolayısıyla benim kafa da mükellef kafası değil. Belki yarın bir mükellef zuhur eder. Yok yok onun için de yazmıyorum. Yarının bencileyin işgüzarına, bu meseleye fazla vakit harcamasın da başka işgüzarlıklar yapmaya vakti olsun diye yazıyorum bunları. Zerre kadar önemseyen yok madem bunları bugün, yarın da önemseyen çıkmayacağı kati işgüzarlardan başka… onların zahmetlerini bugünden hafifletmeye atfedilebilir yazılar bunlar anlayacağınız.

Tezahür edenlerden gözünü ayırmamanın önemini idrak etmiş… o öneme mütenasip eyleme geçemese de o idrake ermeyi nimet bilen kişinin kedisi ile dalga geçmesidir benimkisi işte. Başka ne gelir elden! Sadece dalga geçmeyerek tezahürlerin neyi tebarüz ettirdiğini kayda geçiriyorum başkaca olarak. Tam yerine getirdim sözü sanırım. Yönetmemeyi, yönetememeyi, yönetmesizliği veba salgınına benzeterek sürdüreceğim sözümü. Yönetmesizlik içindeki medarı veba bulaşmış haneye uyarlayacağım. Vebanın tedavisi imkansız addedildiği için bütün ahalisiyle ikametine mahpusluğa ve ikametgahı hapishaneye tahvil olunmuş meskenler ile yönetmesizliğin yerine yönetim getirmenin imkansızlığı davun yapışmış kabul ediniz farz-ı misal. İki halin her tafsiline eşleştirme yapalım bakalım nereye varacağız?

İnsani ahvalin beşeri ahvale kalbolmasına dair gerçeklerin ve geçerlerin bütün boyutlarıyla teşrih edilmediğine rağmen geçmiş zamanların takrirleri bir sebep-sonuç muhaveresine tahkim ediliyor. Yemeğini yanında bulundurmak mefküresi üzerinden dile getirilen iki tenkide bakalım hele. Birincisi “yemeğimizin önüne gidiyoruz aslında köpekler gibi, çünkü onu yapmıyoruz satın alıyoruz, zira yemek artık bir mülk haline getirilmiştir” iddiası. İkincisi “insan meşakkat-rahat muhasebesi yaparaktan değil durulup ikamet etmek istedikleri için besinlerini yetiştirmeye yönelmişlerdir ve o istekleri uyarınca yerleştikleri arazinin her karışını istihsal tarhı ettiler, trampa fırsatı vukuuna kadar bunları ambarda kilit altında tutar oldular ve servet, mülk, bekçi, avare-eşraf, hiyerarşi, otorite doğdu” iddiası. Yönetmeyi yani demeye getiriyorlar; mülk ve ambar doğurmuştur onu. Yönetmek öyledir ki diyorlar; insanın dışında hatta servet sahibinin dışında bütün canlıların da yaşatılması için değil aksine yaşayamaması, yaşatılmaması demek olur.

Zihniyet fesada uğramışsa ancak husule gelir bi’şeydir bu hal. Fesadı durdurmak için bir hesaplı kitaplı def icadetmeye yöneliyoruz hemen. Belki mevzi tesiri mümkündür o hesaba kitaba uygun menedici müdahalenin. Ama o kadar. Çünkü fesadın akışı devam etmektedir. Bir çubuğu nehre saplamak gibidir o müdahaleniz. Hatta o çubukları duvar gibi çatıp set çekebilirsiniz fesadın akışı önüne. Lakin bu sayede akışı durdurmak çare midir? Onun bi’l-fiil yayılıp bulaşmasından ne farkı olur ki bi’l-kuvve birikip tazyikiyle tehdit teşkil etmesinden! Ya da yönünü değiştirip başka yöne sevkedebilirsiniz set çekerek. E o zaman neye yaradı: bu insanın, buradaki insanın yaşaması adına şu insanın şuradaki insanın yaşayamamasını yeğlemek canlıları yaşatmak olmadı ki. Bi’şeylerin kimilerinin istediklerinin olmasını sağlamak için engellenmesi yerine kötü işlerin ve işleyişin olmamasını nasıl sağlarız diye azmetmeli esasen.

Mahutu engellemeye uğraşmak ile o mahutun icra edilegitmesine yarayışlı işlemek birbirine çok benzer. O mahut şey işlemekteyken mütemadiyen ve müterakümen gelen kazançları vardır kimilerinin ve daha çok kazanmak peşinde koşacaklardır. Diğerinde de o mahutu engellemeye yetişmeyeni daha çok beslemek, tekmil etmek, az gelen harcamayı artırmak peşinde koşulacaktır. Daha önce işe yaramayan nice şeyin daha fazlasını dökmek, israf etmek. Kötü şeylerin engellenmesine matuftur zannı uyandıran Mennanları akla getirtmeyecek kadar işleri yolundan saptırtmayan ve dolayısıyla onları yolunda tutan şey nedir?

İktisadın yaşadığımız yerde hayatın sıhhatine, afiyetine başat fayda kaynağı teşkil ettiğinin yahut aksine sıhhatinin ve afiyetinin berhava olmasını mukadder hasasetin tuluunun sebeb-i hikmetini idrak ettin mi etmedin mi! Cevabın evet ise şu başat müessir iktisat-hasaset misalinden, o, “işleri yolunda tutan şey nedir” sualine bir numune cevap da tahriç edebilirsin. Kısacık şöyle… mahallin ihtiyacını karşılayan miktardan fazla imal ve hasıl edilmiş şeyi ancak civara emtia eden, imalatın da istihsalin de hizmetin de mesleki neviyatta her şubesinin ananesi ve evradı ve hirfeti silsilesiyle icraını gözeten, ancak müşterek mecburiyetleri tazmin ve temin edecek tedebbürü tek merkezde derleyen bir maliye zihniyeti işlemiyorsa bu yaşadığımız yerde işte o halde bu yer ne bizim mülkümüz olarak kalır elde ne de o yerde işlediğimiz bizim işimizdir. Çünkü hasaset iktisada galip gelmiştir orada. Artık şehvet ve zulmet tutar başımızı yer. İlk ısırığı da fiyatları bozarak atar. Yeni musibetleri ise rastgele herhangi sabiti tahrif ederek açabilecektir artık.

Esiri, bütün hallere işlemiş, sehlen ve seylen alışılmış ve hiçbir ciheti yadsınmayan maslahatlarıyla yaşanan her yeni arzına o anda münasip/muvafık vaziyet alacak kadar alışılmış ikbal gözüyle bakılan, her cilvesine müsamaha gösterilen fakat netice tiksinti, ıstırap, nedret, zahmet doğuran şeylerin birden bire zuhur ettiği bir hayat falanca yayılım mekanizmasının hem matrahı hem kendisidir. Yayılmıştır, çünkü taşıyıcıları ve müstefitleri çoğalmıştır. Etrafını dönüştürmüştür. Hatta hasmını dönüştürmüştür. Gele gele gelişmiştir, gelişe gelişe sürmüştür, sürdürülmüştür o mekanizma.

Mekanizmanın çirkinleşmesinin önünü alacak diye vazettiğiniz her menaat aslında, o çirkinlikleri istihdam eder. Menedici kanunlar incele incele, karmaşıklaşa karmaşıklaşa “özünüzdeki zihni sakınma”yı tahrip eder çünkü. Çirkinlik ne kadar becerikleşirse konu o kadar keçeleşir, kanun ne kadar dallanırsa çirkinlik o derece şubeleşir, beceri icadeder. Kanun koyucular arasına çirkinler karışır, kanun koyucu çirkinleşir giderek. Dahası kanun koruyucular öyleleşir bile. Bu yozlaşma halini alır, zira yayılım mekanizmasına tedahül eder o şahsiyetler. Siz sanırsınız ki “işe yaradığı için falanca toplumsal edip eyleyiş günümüze kadar gelebilmiştir”. Bu kanaatiniz bir zihniyet kuvvetinde oluştuğu için yine zannedersiniz ki “falanca toplumsal edip eyleyiş işe yaramazlığa düştüğü için artık o veya onun gibi birkaç sosyal fonksiyon terkedilmiş ve başka toplumsal edip eyleyişler ihdas olunmuştur”. Türlerin neslini sürdürmeleriyle uzuv iptali veya uzuv peydaı hallerini birincil dereceden bağlayan evrimcileri taklit etmekte bir beis görmeyen beşeri maddiyatçılar toplumsal müesseseleri o zann ile açıklıyorlar işte. Yönetme yetisini böylece açıklayarak yönetme gailesindeki değişmeleri falanca sürece bağladınız hadi misal farz. Peki yönetemezliği nasıl bir dönüşme iradesine ve nihayet nasıl bir yetiye bağlayabileceksiniz bakalım.

Yönetmenin zuhuri gereklerini görmezden gelip “geçerlikler ve yeterlikler” ileri sürerek tembihler kompozisyonunun değişe-dönüşe nesilden nesile yürütüldüğünü iddia etmek hem gerçekleri çarpıtmaktır hem mesnetsiz yerindelikler uydurmaktır. Yani yönetemezliği aklamaktır bu esasen.

İşe yarayan-yaramayan, tatmin eden-etmeyen, mükemmel olan-olmayan takdirlerini bir postula dayatanlar “yönetemezlik durumunu” neslin ve kadiriyenin devamı adına yeniliğin ortaya çıkışındaki can sıkıcı zorluklar diye tarif ettiklerinin farkındalar mı acaba!?

İşe yaramayanı terk zorluğu ile yarayanın küşadının meşakkati arasında ister istemez zuhur edenler yüzünden yaşanan sancı öngörülemezdi ki zaten diyenlere söylenecek bi’şey yok. Onlar yönetemezliklerini inkar ederken yarayışlıyı yarayışsızı takdir ederken hangi mihenk ve terazi kullandıklarını sorsanız saçmalayacaklardır çünkü. Tatmin ve tekmil mevzuundaki takdirleri de o minval üzere keza.

Yönetemezlik, yönetirlik meselesi bir beşeri şahsiyetin (yani içtimai keyfiyetiyle her türden camianın) varlığını devam ettirebilmek için yapageldiklerinin en kapsamlı vacipleri tahtında ele alınırsa zor idrak edilecektir. Her müesses faaliyetin içinde münferit işler olarak bir yere sahip hem mesuliyete hem selahiyete havale edilmiş munzam, maktu, mutat serirleri akla getirin. Hafsalanıza ve dirayetinize sığdığı için o mesuliyeti ve selahiyeti tasavvur edebildiniz ki o mahalde yönetemezlikten bahis açmak için dirayetinizi yoran, çatlatan herhangi şey delil olur. Yani o camianın nesilden nesle devamını kadir bir yönetme başarısı aradığımızı düşünmeyiniz. O daire yönetirlik-yönetemezlik bahsinin fevkindedir. Fakat dunundaki her fasılda ve cihette mündemiç olan yönetim bahsini mütalaa ediyoruz.

İlke ve kural önünde itaat ve peşinden gitmede takat başarısından başkasını öncelemeyin demiyorum elbet. Bir sosyal bünyenin varlığının devamı uğruna her elzem olanın icaplarının hakkından gelmekle o icaplardan istinbat edilen rükün, vücub, kaide önünde boynu kıldan ince durmak arasındaki hassas meseleyi işaret ediyoruz: O istinbatta isabet kaydetmek. İşte yönetirlik o isabettir, yönetemezlik ise oradaki isabetsizliktir. İsabet edemezseniz icaplar sizi tevkif eder, kelalakalar hücrelerine hapseder. İstinbatta isabet ederseniz hal ve kal muhaveresine vaziyet edebileceğiniz için rükün, vücub ve kaide vazınız da geçerli ve gerçek olur. Yönetim yönetileni de aktarır, serveti de yöntemi de aktardığı gibi. Ama en önce yönetileni aktarır yarına ve nesilden nesle… (19 Şubat 2018)

Yazarın Diğer Yazıları

Şehir, Yönetimin Konusu Değil Yönetenin Ta Kendisidir

Aday Seçilen

Murat - Mürted - Mir'at

Para Nedir?

Siz Yazmış Olun

Niye Bu Hale Düştük?