Babanın Bıyığı Yolda Kaldı

Demek ki insan ahirine ne hazırlıyorsa ona kıymet veriyor, kendiye verdiği kıymeti o hazırındakiyle tecessüm ediyor. Ahirimiz çocuklarımız ekseninde mazbut. Çocuklarımızın 10-15 senesini ahirimizi yüklensinler diye harcıyoruz yani o zaman.

Evladının 10 senesini 15 senesini hangi insan hiçbir imal, ihsal, isna gayesine yaklaşmayarak harcatsın da içi rahat etsin? Etmez. Etmez de neden razı? Çünkü o seneler, evladının sonraki ömründe imalat, istihsal, sınaa üzre geçireceği senelerinin yatırımıdır indinde. Peki yatırım seneleri geçesiye hangi eşyayı, cihazı, emtia ve malzemeyi yapmış ya da hangi hizmetleri görmüş olarak yatırım hazır ediliyor çocuklarımızın elinde, zihninde? Hiç.

Yapacağı konuşulan şeyin bırakın yapımını adını, maddesini, biçimini ve gayesini bile öğretemeden çocuğumuza ömür harcattığımız ve bundan razı olduğumuz şeye ne deniyor biliyor musunuz?: Maarif, talim, terbiye deniyor heyhat. Çocuklarımızı birer beceriksiz, bilgisiz kişi halinde kalsınlar, körelsinler diye seferber olmuşuz haberiniz yok. Bi’de bu çocuklara beşeri kıymetler ve milli kuvvetler yığıştırılıyor niyeyse nefret ve cesaret yolundan yurdumuzun tehlike altında olduğunu işleyerek mütemadiyen. Bunları maarif, talim, terbiye yaftalı işleri yürüterek yapıyoruz. Sonra şehamet bekleyeceğiz çocuklarımızdan. Keza alık alık bekleyeduran var ha cemiyette tabur tabur ana-baba. Şehameti cebini, götünü ve göbeğini yani şeametini büyütmekten ibaret yetişkinlerin hem anladığı hem razı olacağı istikbal nasıl olmayıp ne olacaktı peki?

Manzaraya bakınca cevap beliriyor. Böyle böyle içinden geçtiği güne gün 15 seneye ilaveten muhtelif “yaygın” ya da “sürekli” diye muvassaf ve dahi neşriyat-matbuat olmak üzere muvassat yollardan, işletmelerden, mekteplerden ishal nasihat ve vasiyetler neyi belirginleştirecek idiyse o beliriyor olacağı olan olarak. Hiç fütura düşmeksizin ve yan beslemelerle hep tekrim lütfedilen diyette birkaç asır oldu memleket gıda diye zehir yutuyor. Kendi eliyle kendine yutturuyor. Ne isterken ne yapar… ben ne söylerim tamburam ne çalar şaşırtılmışlığıyla yutar elbet. İster ki adı, sanı hep Türkiye kalsın ebedi, lakin Türkiye’den kopuk, her bakımdan küresel bir yurttaştan başka ne çıkar idi meydana! Çıkmaz tabi. O çıkmazsa hiddetli ve dehşetli olanı buyrunuz: Bu yurttaş bilgisiz, mesleksiz olmakla zaten öfke bombası olması için ziyadesiyle gerekenler yüklenmiş biridir. Ayrıca… kendinden nefret etmesi yetişmeyip dışarıdan doldurulacak başka nefret kimyasına çok da gerek yok. Çünkü kendine benzeyecek olanı yaratmaktır eğitim denen şey bi’yerde. Kendini aşana azmettiği cihet sadece maddi planda tasavvur edileceği için o yerde, “kendiyi aşan” özellikle istenmeyecektir nihayette ve gayesinde. Bu halde neyi yaptığı, niye yaptığı ancak yapabilip-yapabilemediği gailesine endeksli/kenetli fakat ilklik, devamlık, kullanma bilgisi içermeyen en fenası körelmiş bir otomat tekmiline düşer düşe düşe eğitim dediğin öğretim dediğin o meyanda.

Bütün bunların icra alanı, öyle bir alan açanın iradesi olsa da olmasa da şuhut alemine çıkabilir bir şey midir? Bunun cevabını alırız yahut buluruz. İkisi arasında fark gözeteceksek o cevabın herhangi ademoğlu adına bir kıymeti olabilecektir. Yoksa faraziyelerden bir faraziye kadarcık bile yeri olmayacaktır tesbitlerimizin.

Aldığımız cevabın, o cevabı verenin keyfiyetleri cari olan şeylerden asan bulunduğu şartlarda bildirdiği cevap olup olmadığını nasıl anlayabilecek isek, onu anlamamızı sağlayan mihenklerimiz, bulduğumuz cevabın sıhhatine arzedebileceğimiz mihenklerdir aynı sıra. Bu durumda kimden cevap alsanız, ortamdan alacağınız cevap ile aynı cevap olacak demektir. Ve o vakit mihenkleriniz tabii olandan istinbat ettiklerinizdir muhakkak. Keza tabii olanı setreten sunileri yalıtmak veya mukadder sunilerden tabiiler kadar kuvvetlisi hangisiymiş takdir etmek kabiliyetinize itimat edilmeli. Burada bir mutemede ihtiyaç duymaktayız yani. Cevabı alanın, verenin de cevabı bulanın da amedleri mutmainne mertebesinde şu halde! İşbu meymeneti izhar ve ibraz melekesi yitirilmediyse bir imkan sahibiyiz cevap karşısında ancak. Hem suali keşfimiz için de geçerli işbu muaheze. Değil mi?

İnsan soyu onu devam dürtüsüne, nesilden nesle devam ettirme dürtüsüne binmiştir. Madden devam ile manen devam ikisi bir. Çoğalmak insan nüfusunu taşırken istikbale aklını da nesil taşır. Ademoğlunun beli-rahmı ne ise aklı-zihni o mesabede nesil indinde. Bildiklerini, yaptıklarını, yapabilirliklerini, sakınaklarını intikal ettirmenin yolu onları istikbale öğretmektir, göstermektir, yaşatmaktır, yaptırmaktır. Talim-terbiye faaliyetleri, neşriyat faaliyetleri bildiklerimizi istikbale öğretir. Mesleklerimiz yaptıklarımızı, müesseselerimiz yapabilirliklerimizi ve sakınaklarımızı istikbale hem gösterir hem yaşatır.

Buraya kadar anlama güçlüğünü artıran var mı? Yok zannıyla devam edelim. Peki anlama güçlüğünü açıklamaya hatta iyisi aşmaya yarayışlı mı geldik buraya kadar? Evetse âlâ. Sünnetullahtan, tabii olandan, fıtrattan yol bulup yürüyorsak yürüyelim.

Demek ki insan ahirine ne hazırlıyorsa ona kıymet veriyor, kendiye verdiği kıymeti o hazırındakiyle tecessüm ediyor. Ahirimiz çocuklarımız ekseninde mazbut. Çocuklarımızın 10-15 senesini ahirimizi yüklensinler diye harcıyoruz yani o zaman. Hazırımızda bulduğumuz ve öylece ya da değişiğiyle bir terike bırakacağımız şeyin taşıyıcısı olmayı öğreniyoruz ve öğretiyoruz. Değişiğinden değişiğine ama biriciği bile farklı olmamak dikkatiyle intikalden visale, visalden intikale birbirine halefler halinde nesil nesil akıyoruz ademoğlu isminde. Eğer böyleyse bir arıza, sakatlık, dun/hin bir iş vaki değil. Aksi halde sıhhat, afiyet, rahmet cari değil. Şu iki “değil” noktasında kalbedici olan “biriciğinin bile fark arzetmesi” halleridir de sen görmek istemezsen o farka bakmazsın bile.

Yani bir otomaton tekmiline düşmesi bir neslin ve onun neslinin, daha gelen ve gelen neslin bütün icraat silsilesi bir irade olmaksızın bilamümkün. Bu cevabı alan-veren ya da bulan kişi odur ki; fıtratın değişe değişe istiklal açması ya da farktan farka istikbal etmesi meselesinde belli bir yer işgal eden kişi, yeri belli olan kişi zaten. Kimse kimseye meçhul değil. Kültürüne göre eğil, sepil, seçil. 15 sene talebe durduğun yer ne meslek ne sanat ne hayret hiç vermiyorsa sana sen hiçbir şey nakletmiyor ve hiçbir yere intikal etmiyorsun demektir. O kadar talimi “kedi”ye tuvalet eğitimiyle de kazandırıyorlar zaten, “kendi”ye ne ki! (10 Haziran 2018)

Yazarın Diğer Yazıları

Döndürülen Dolaplar Ve Dolaplara Doluşanlar

Şehir, Yönetimin Konusu Değil Yönetenin Ta Kendisidir

Aday Seçilen

Murat - Mürted - Mir'at

Para Nedir?

Siz Yazmış Olun