Müslümanca Yaşamanın Farzlarını Okumayınca/Okuyunca

Resulullah'ın sünnetinden Hacc'ın farzlarını okumak istemeyenlere okuyabileceğimiz bir sözümüz yok elbet.

Müslümanca Yaşamanın Farzlarını Okumayınca Okuyunca
Mahrem Arazi mi Harami Garezi mi?

Resulullah, Mekke’nin fethine kadar Hac Farzı’nı tehir Fetih Farzı’nı tecil etmişti. Sahabenin Hac Farzı’nda devam etmelerini, Mekke işgal altında bile olsa yani fethedilmediyse de Hacc’ın edasıyla yetinilebilineceğine bağlamak kalpazanlığın dikalasıdır. Eğer bu yetinme mübah ise o vakit kalpazanların en büyüğü kendisi olurdu.

Müslümanların Hudeybiye’de mukayyet hamlelerinin neticesi Mekke’nin fethine varmıştır. Fakat bugünkü müslümanların Umre’ye ve hatta Hacc’a niyetlerinin neticesi Mekke’nin işgalden kurtarılmasına varmamaktadır… ta Fahrettin Paşa’nın çekilmesinden 1916 – 1917’den itibaren yüz senedir durum bu. Amel aynı fakat azmiye birbirlerine tevafuk etmiyor. Mekke’nin askeri ve siyasi umuru tevdi edilmiş hükümetin biri İngiliz tecavüzü karşısında Kutsal Emanetleri yükleyerek sırtına İstanbul’a hicret ediyorken, o İngiliz himayesi ve vesayetini bir umur sayıp Mekke’yi ahz ve kabz ile birileri hükümet olabiliyorsa, bu durum, Mekke’nin müslüman elinden alındığının ispatıdır. Bu hükmüme itiraz eden müslümancıklar ancak ve ancak bir iltimas ve müsamahadan bahis açabilirler, ki, o iltimasın ve müsamahanın mütemadiyesini sineye çektikleri sürece Resulullah’ın sünnetine savaş açmış olmaktadırlar. Çünkü bu iki siyasi tutum birbirine müteradif değil muarızdır.

Zaten hiçbir müverrih ve siyaset uzmanı, fethe kadar geçen 628 – 630 arası miladi senelerinde yani Hicri 6., 7., 8. yıllarında müslümanların Kabe’ye gelişlerini umre/ziyaret manasında telaffuz etmişlerdir. Bu haliyle de olsa bugün Kabe’yi tavaf edebilmenin kafi geleceğini, bir ibadet edası addedilebileceğini tasavvur etmek kalpazanlığa prim vermek our. Zira galip düşman ile aramızda akdedilmiş bir saldırmazlık anlaşması tahtında ittihaz edilmediği halde Kabe, bilakis o galip kendine bulduğu ve imal ettiği nevzuhur müstevli/gasıp emiri meşru, hakiki kabul etmemizi bize dayatarak Kabe’nin işgal altında olmadığı yalanını gerçek makamına kalbediyor. Bu keyfiyet muvacehesinde Umre bir ibadet hatta bir salih amel bile sayılamaz.

İngiliz kuklalarının atılıp İngiliz istilasının sona erdirilip Kabe’ye tekrar İslam’ın hükmünün getirilmesi bugün kimin umurunda! İşte Kabe’yi ve Hacc’ı okumak isteyen çıkarsa, o kişinin ayakları üstünde durduğu araziden ta Kabe’ye kadar İslam’ın hükmünün geçtiği ve geçerli olduğu günlere geleceğimizden ümitvar olabileceğiz. Hac Farzı’nı okumayı başarmak demek ki müslümanca yaşamak farzlarının tamamına sıhhat ve isabet getirecektir, okuyabilemedim mi sizce? Hayır diyorsanız bugün Mahrem Arazi’de inşa edilen binaları da müslümanlığınıza sığdırabildiğinizi ileri sürmüş oluyorsunuz vesselam. Ve tabii ki IŞİD zirzopluğuna da akıl erdiremeyeceksiniz muhakkak. [Müslümanca Yaşamanın Farzlarını neyin tecili adına tehir ediyoruz acaba?].

Yazarın Diğer Yazıları

Şehir, Yönetimin Konusu Değil Yönetenin Ta Kendisidir

Aday Seçilen

Murat - Mürted - Mir'at

Para Nedir?

Siz Yazmış Olun

Niye Bu Hale Düştük?