Spielberg'in Sineması

"Bu bir savaş aslında... İyilikle kötülüğün savaşı... Benim için bir savaş... Gözünü aydınlık taraftan yani iyi taraftan ayırmamalısın."

Yeni bir belgesel film seyretmeye başladım: 2018 yılı yapımı, James Cameron's Story of Science Fiction (James Cameron'dan Bilim Kurgu'nun Öyküsü). Yaşayan en meşhur sinemacılardan biri olan Cameron, bu dizi belgeselin birinci bölümünde kendisinden daha ünlü olan bir arkadaşını konuşturuyor: Steven Spielberg. Hani şu büyükler için değil de "küçükler için film yaptığını" söyleyen Amerikalı yahudi yapımcı yönetmen senarist... Dinini belirtmemin özel bir sebebi var. Yoksa bana ne Spielberg'in hangi dine inandığından veya inanmadığından. İnanç meselesi herkesin kendi bileceği bir iş...

Belgeselin birinci bölümünün 8. dakikası 35. saniyesinde James Cameron, Spielberg'e şöyle bir soru-gerçek yöneltiyor: "Steven, neredeyse bir çeşit alternatif spiritüellik veya bir din ürettin." Spielberg de kendine göre bir cevap veriyor, üstün bir medeniyetten falan bahsediyor.

Bu soru - cevap bölümünde durdum, defalarca seyrettim ve düşündüm. Evet, aslına bakarsak, James Cameron bizim farketmediğimiz bir hakikati ifade ediyor: Spielberg sinemayı kullanarak yeni bir din üretmiş. Yeni bir din... Yeni bir dine dünya üzerindeki insanların ne kadar ihtiyacı var, sorusunun cevabını düşünüp de öyle mi bu işe kalkışmış, yoksa bize gösterdiklerinin arkasında başka birşey mi var?

Spielberg'in kafasından neler geçtiğini tabii ki bilemeyiz. Fakat onun çocukluğuna giderek, neler yaşadığını hatırlamakta fayda var: 6-7 yaşlarındayken babası küçük Steven için bir amatör teleskop yapıyor ve geceleri gökyüzünü seyretmesi için teşvik ediyor. Bir gece de beraberce New Jersey'deki tepeye giderek yıldızları seyrederken, oğluna şunu söylüyor: "Eğer bir gün bilim kurgu filmi çekersen, uzaylıları buraya barış için getir. Ben öyle görmek istiyorum." Çünkü o güne kadar yapılan filmlerde umumiyetle uzaylı mahlûklar kötü ve kan içici şeklinde gösteriliyordu.

Yine babası, oğlu Steven'a 10 yaş civarındayken bir kamera alarak, bir anlamda onu sinemacı olması için yetiştiriyordu. Nitekim Spielberg 13 yaşındayken "The Last Gun" isminde kısa bir film çekerek sinemacılık mesleğine adım atıyor. Steven'ın babası oğlunun yetişmesi yolunda bu işleri şuurlu olarak mı yapıyordu yoksa geleceğe yatırım yapmak için mi bu şekilde davranıyordu, onu bilemeyiz. Ama sonuçta dünyanın en önemli sinemacılarından birisi yetişti, gişe rekorları kıran, milyarlarca seyircinin zihnini, düşüncelerini allak bullak eden bir yapımcı-yönetmen ortaya çıktı.

"Büyükler için film yaptığımda sinemaya bir kişi gelir, oysa küçükler için film yaparsam anne, baba ve çocuk geleceğinden ötürü üç kişi bilet almış olacak" diye işin ticarî boyutunu da hesaplayan bir sinemacı Steven... Sonrasında 1977 senesi yapımı "Üçüncü Türden Yakınlaşmalar - Close Encounters Of The Third Kind" ile başlayıp, "E.T." ile devam eden ve bilim kurgu - fantastik sinema maskesinin ardına gizlenerek yapılan onlarca film ile bunları seyreden ve seyretmeye devam edecek olan milyarlarca insan, çoğu da genç ve çocuk...

Cameron'un ifadesiyle "yeni bir din üretmiş olan" Steven Spielberg niçin insanları yahudiliğe davet eden filmler yapmıyor da, "uzaylı dini" diye tarif edilebilecek işler yapıyor? Bunun cevabını çok basit olarak şöyle verebiliriz, diye düşünüyorum: Birinci neden, yahudi inancına göre sonradan yahudi olunamaz, yahudi olarak doğulur ve yahudilik de babadan değil, anneden geçer. Yani babanızın dini ne olursa olsun, yahudi olabilmek için annenizden gelen soy önemlidir. İkinci sebep ise, dünya üzerinde nüfus olarak sayıları az olmasına rağmen çok etkili olan yahudilerin "dindaş toplamak" gibi birşeye ihtiyacı yok. Önemli olan “insanların yahudi olması değil, yahudilere hizmet etmesi" düşüncesidir. İnsanlar mademki yahudi olamıyorlar öyleyse Müslüman, Katolik Hıristiyan, Budist filan da olmasınlar, düşüncesinin dolaylı ifadesidir bu. Evangelist Hıristiyan olarak yahudilere hizmet edebilir veya "uzaylı" dinine tâbi olarak gözlerini Kudüs'den başka tarafa çevirerek, semâdan gelecek UFO'ları bekleyebilirler. Spielberg ve yahudiler için bunda bir mahzur yok.

Çünkü Evangelist Hıristiyan olunca, İsrail adlı eli kanlı devletin ekmeğine yağ sürülmüş oluyor ki, zaten İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan siyonist yahudi devletinin koruyucusu ve hizmetkârı, Evangelist Hıristiyanların hâkim olduğu ABD onlar için her türlü fedakârlığı gizlemeden açıkça yapmaya devam ediyor. Öyleyse, Spielberg de insanlara yahudilik dinini sempatik olarak empoze edeceğine yahudileri mazlum, zavallı ve korunmaya muhtaç göstermeyi tercih etmiştir. Ki, Spielberg'in yaptığı filmler arasında en fazla beğenilenlerden biri de "Schindler'in Listesi"dir. Bu filmi seyredip de ağlamayan çok az insan olmuştur. Çünkü Steven Spielberg bütün hünerlerini sergilediği bu filmin izleyen istisnasız her seyirci, yahudilere çok kötülükler yapıldığını görüp üzülmüştür. Halbuki o kötülüklerin ve zulümlerin çok daha beterini ve fazlasını 50 yıldan beri İsrail devleti, Gazze'de yapmaktadır fakat Filistin'deki acıları gören, bilen yok. Çünkü Gazze'de yaşayan garibanların Spielberg ayarında bir sanatçısı mevcut değil.

Nitekim Spielberg, James Cameron'un sualine cevap verip sözünü şu şekilde bağlıyor: "Bu bir savaş aslında... İyilikle kötülüğün savaşı...  Benim için bir savaş... Gözünü aydınlık taraftan yani iyi taraftan ayırmamalısın." Yaptığı filmlerle yahudilik propagandası yapan ve uzaylıların dünyayı istila edeceği mesajlarını veren bir sinemacı "iyi"nin tarifini de yapması gerekirdi ama o açıkça söylemeyip, "iyi"yi seyircilerin bulmasını istiyor.

Buna verilecek en iyi misali de yine Steven'ın kendisi aynı belgeselin 15. dakikasının 35. saniyesinde şöyle anlatıyor: "11 Eylül 2001 saldırıları olmasa, Dünyalar Savaşı filmini çekmezdim. Çünkü Dünyalar Savaşı filmi, 11 Eylül saldırılarına bir göndermedir."

İngiliz yazarı H.G. Wells'in 1890'ların sonunda yazdığı "Dünyalar Savaşı" kitabı nasıl ki İngiltere'nin Hindistan ve Osmanlı'yı işgal etmesine karşılık, tam tersi bir vaziyetin kendi başlarına gelebileceği ihtimali üzerine yapılmış empatiyse; Spielberg'in çektiği aynı isimli film de ABD'nin "terörist" olarak tarif ettiği Müslümanlara karşı yapılmış öldürücü bir hamleydi.

Bunları yazmamın sebebi, bir dine mensup insanları veya bir sinemacıyı kötülemek değildir. Herkesin istediği inanca sahip olmak ve dilediği konularda sanat eseri vermek hürriyeti vardır. Spielberg'in yaptığı filmlerden yola çıkarak adama öfkelenmektense, gücü yetiyorsa başka insanların da çeşitli sanat dallarında eserler vermesi gerekiyor. Bu konuda bir Çin atasözü der ki: "Karanlığa küfrederek uyuyakalırsan, bir başkasının mumu yakmak için çıkardığı gürültüyle uyanırsın."