Biri Sizi Gözetliyor: Anon

"Anon" filmi bir türlü vasatın üstüne çıkamıyor. Umumiyetle karanlık/huzursuz/ümitsiz gelecekle alakalı filmlerle uğraşan yönetmen Niccol, oluşturmak istediği atmosfer hususunda istediğini elde etmiş ama Anon'un genelinde ortalamanın altında kalmış.

Atmosfer, sinema tarihinin önemli polisiyelerinden biri olan David Fincher'ın yönettiği "Seven - Yedi" filmini hatırlatan karanlık/gri bir dünya ama yağmur yağmıyor, kupkuru... Gözle görülen herşeyin "kamera kaydı" gibi kaydedildiği fantastik bir âlem... İnsan zihinlerinin okunabildiği... Canlı ve cansız herşeyin ve herkesin bir barkodunun olduğu bir evren... Sokak ve caddeler boş sayılır, sadece aceleyle yürüyen donuk yüzlü insanlar ve tek tük geçen arabalar var. Ancak söylemeden geçmeyeyim: Filmin içine gizlenmiş bol miktarda gizli reklam var. Spor giyiminden tutun da, elektronik eşyalar, bira, sigara, yiyecek markaları bilinçaltımıza (subliminal) hücum ediyor. Filmin yapımcıları pek çok şirketten sponsorluk almışlar. Hele de başrol oyuncusu Clive Owen'ın ağzına yakışmasa da, sırf reklam olsun ve senaryoya uysun diye habire sigara içmesi, sigara tiryakilerini bile tiksindirebilecek seviyede... Hani Clint Eastwood gibi bir aktör olsa sigaraya itiraz etmeyebilirdim ama polis dedektifi Sal Frieland rolündeki Clive Owen'da sigara çok iğreti duruyor.

Filmin başlangıcı ve gelişmesi iyiyken, ortasından sonra senaryonun hikâyesi başka bir mecrada akmaya başlıyor. Biraz da heyecan duyarak bekliyoruz ki, olaylar zirve yapsın, sonra da çözüm süreci başlasın. Fakat bir türlü olmuyor. "Truman Show" filminin senaristi, Simone (S1m0ne) filminin senaristi ve yönetmeni Andrew Niccol bu defa başaramıyor. "Anon" filmi bir türlü vasatın üstüne çıkamıyor. Umumiyetle karanlık/huzursuz/ümitsiz gelecekle alakalı filmlerle uğraşan yönetmen Niccol, oluşturmak istediği atmosfer hususunda istediğini elde etmiş ama Anon'un genelinde ortalamanın altında kalmış.

Şunu da söylemekte fayda var. Anon'daki katil ile 1997 yapımı "Kızları Öp - Kiss the Girls" filminin seri katili birbirine çok benziyorlar. İkisi de bebek yüzlü, ikisinin de niçin öldürdükleri filmde bir türlü izah edilemiyor, ikisi de ekranda göründükleri anda kendilerini belli ediyorlar. Katil kim, diye bir şüpheyi sonuna kadar götürsek de, finalde "evet, katilin bu olduğunu tahmin etmiştim" diyorsunuz. Gerçi pek çok polisiye filmde benzer özellikler vardır ancak bu ikisindekileri ben fazlasıyla birbirine benzettim.

 

KARANLIK GELECEĞİN MEŞ'UM İNSAN İLİŞKİLERİ

Teknoloji karşısında ezilmiş, köle haline gelmiş insanların ilişkilerinin de baskı altında olduğu böylesi bir dünyada kim yaşamak ister bilemem ama kameralarla her adımımızın takip edildiği günümüzün modern hayatının gittiğini noktanın, filmdeki gibi bir âlem olduğu kuşku götürmüyor. Herkesin birilerini takip etmesine gerek yok, teknik cihazlar öylesine gelişmiş durumda ki, attığımız adımlar bile sayılıyor. Nerede alışveriş yapmışız, kiminle oturmuşuz, tatil için nereye gitmişiz, hangi kitapları okuyoruz, yedi göbek sülalemizde kimlerle akrabayız vs. Böylesine hercümerç olmuş bir dünyada, kendimizi korumak için epeyce fedakârlıkta bulunmamız gerekiyor.

Ayrıca filmi seyrederken, sanal ile gerçek dünyaların mukayesesini de yaptım. Sanal dünyayı "hakikat" zannedenler ile gerçek dünyada yaşayıp da "sanal âlem" üzerinde tasarrufta bulunanları düşündüm. Sanal âlemdeki yaratıkların, gerçek dünyadaki "güçlüler" tarafından "kukla" misali yönlendirilmeleri; Matrix örneğindeki gibi, neyin hayal neyin hakikat olduğunun farkına varılabilmesi için bilginlerin "hikmet ve irfan" konularında ilim sahibi olmaları gerekmesinin şart olması... Yani, insanlığın "bilim" diye bildiği şeyin aslında eşyanın bilgisini zihne nakletmesi olduğunu; bu nakil işleminin de ambarda eşyaları üstüste yığmaktan farksız olmasının farkına varılarak, bilimin sadece akıl ve zihin hamallığından ibaret olmaması için "bilginin hikmetle aydınlatılarak, irfan ile bereketli bir tarla" haline getirilmesi gerekir. Hikmet ile aydınlanmış beyinler irfana ulaşırlarsa, hem kendilerine hem de çevresindeki evrene ışık tutarlar. İlmini hikmet ve irfan ile doruklara çıkaramayanlar ise, hayat ve kâinat bilmecesindeki sırları çözemezler. Tıpkı dedektif Sal Frieland'in içine düştüğü cinayet girdabında boğulurken, kim olduğunu bilmediği bir kadının karşısına çıkarak, ona karşıkarşıya olduğu büyük muammayı çözmesi için lazım gelen yöntemi göstermesi gibi...