Katil Robotlar

Benim ilk tanıdığım insansı robot Asimo’dur. Asimo ilk çıktığında elini hareket ettirmesi hatta yürümesi bile büyük bir başarı sayılıyordu. Fakat günümüzde koşan, zıplayan, takla atan robotları gördükçe ister istemez “nerden nereye?” diye soruyorum.

Katil Robotlar

“Katil Robotlar” tanım olarak da çok korkutucu. Katil kelimesi bile tek başına insanı tedirgin etmek için yeterli bir sebep iken bu katilin robot olması ise insanı fazlasıyla ürkütmekte yeterli oluyor. Katil kelimesi üzerine durmayacağım ama robot ve katil robot üzerinde konuşmak istiyorum. Robot teknolojisi çok hızlı gelişmekte. Tarihte ilk yapılan robotlar ile şimdiki robotlar arasında amaç olarak değil ama teknik ve görünüm olarak çok büyük farklılıklar var.

Polemiğe girmek istemiyorum. İlk robotun Sultan Abdülhamid tarafından yapıldığı ya da robot işlevi gören aygıtların ilk mucidin Diyarbakır’da yaşayan Ebü’l-İzz el-Cezeri isimli bir müslüman tarafından icat edildiğini söyleyerek yazımı geçmiş ile boğmak istemiyorum. Elbette bunların yazılması ve dünyada bilinmesi taraftarıyım ama ben bu yazımda katil robotlardan bahsetmek istiyorum.

İlk aklımıza gelen (ya da benim ilk aklıma gelen) Terminatör filmi ile insan ırkına savaş açmış robotlardır. Acıma duygusu olmayan, merhamet duymayan bu robotların tek amacı insanlığı yok etmek. Matrix, I Robot, Star Wars vb. pek çok filmlerde insanlarla robotlar karşı karşıya gelmiştir. Yeniliğe karşı olan korku dolu inanışlarımızı sanata yöneltmekte başarılıyız. Sebep ne olursa olsun bizler, yani insanoğlu yeniliğe karşı hep şüpheyle, hep korkuyla bakmıştır.

Haksız sayılmayız! Neden mi? Düne kadar Facebook bizim iznimiz olmadan, bizden habersiz topladığı verileri satarak milyonlar kazanmadı mı? Teknolojinin getirmiş olduğu her güzellik ile birlikte kötülük de vardır. Bir arkadaşım bana şuna benzer bir şey söylemişti: “Şeytan olunmadan icat olunmaz.” Ne kadar haklı olduğunu bilmiyorum ve işin açıkcası öğrenmek de istemiyorum. Çünkü yenilik olmazsa insanlık olmaz. Bizler keşfetmek için varız.

Yeniliğe olan düşmanlığımız sadece can korkusundan değil aynı zamanda kaybedeceğimiz diğer şeylerden de ortaya çıkar. Matbaa, Osmanlı Devleti’ne, icat edildiğinden çok sonra geldi masalının temelinde yatan şeyin yüzlerce iş sahibi olan hattatların işsizliğe düşme korkusudur. Köprülerin yapımına karşı çıkılmasının nedenlerinden biri de kayıkçıların işsiz kalmaması içindir. Fakirlik endişesi bizlerin en büyük korkusudur. “İcat çıkarma” diye bir deyim bizim kültürümüze yerleşmiştir. Çünkü çıkacak her bir icat bizi ya işsiz bırakacak ya da daha fazla iş yapmak zorunda bırakacaktır. Elbette yeniliğe olan düşmanlığımızı sadece bu sebeplere dayandırmak bizlere yeterli bir bakış açısı kazandırmaz; ama bunların en güçlü nedenler olduğunu da unutmamak gerek.

Korkularımıza rağmen teknolojide gelişim büyük bir hızla ilerlemekte. Robot teknolojisi de bu gelişimden payını alıyor. Özellikle insanların yapmış olduğu işlerini kolaylaştırmasından tutun da insanlara benzeyen ve insanlar gibi hareket etme kabiliyetine sahip robotlarda büyük bir değişim olmuştur. 1927 yapımı Metropolis (sessiz sinema) filmindeki Maschinenmensch isimli insansı robottan 2015 yapımı Ex Machina filmindeki insansı robota kadar hayalimizi süsleyen robotların gerçeğe dönüşmesi için büyük bir gayret göstermekteyiz.

boston dynamics

Benim ilk tanıdığım (sadece haberlerde) insansı robot Asimo’dur. Asimo ilk çıktığında elini hareket ettirmesi hatta yürümesi bile büyük bir başarı sayılıyordu. Fakat günümüzde koşan, zıplayan, takla atan robotları gördükçe ister istemez “nerden nereye?” diye sormadan edemiyorum. İnsanlar gibi hareket etmekle kalmayıp insanlardan çok daha iyi iş çıkaran bu robotları izledikçe içimizdeki korkuların gün yüzüne çıkması normal. Kimi işinden edilme korkusu, kimi can güvenliği korkusu, sebep ne olursa olsun kendisinden çok daha güçlü bu demir yığınlarını gördükçe insan korkmadan edemiyor.

Korkmakta haklıyız; çünkü insansı robotlar yavaş yavaş işimizi almaya başladılar. Resepsiyon robotlardan tutun da servis yapan robotlara kadar pek çok işyerlerinde robotların çalıştıklarını haberlerden endişeyle izlemekteyiz; hatta Robot Sophia gibi vatandaşlık hakkı kazanan robotlar bile var. Elbette korkumuz sadece işimizden edilmek değil. Bir diğer korkumuz güvenlik. Kuvvetli olan insanlar ve devletler nasıl ki kendilerinden daha zayıf olanları ezmeye, sömürmeye çalışıyorsa robotlar sayesinde bu çok daha kolay olacak. Polis bile basit bir asayiş olayında robotun gücü karşısında zayıf kalacak. Sadece polis değil, devletler bile robotlardan oluşmuş askerler ile diğer devletleri devletçik haline getirebilecek.

“Bu varsayımlar mümkün mü?" sorusuna bir Karadenizli olarak cevap verip “Neden olmasın?” diyeyim. Rusya’nın geliştirmekte olduğu robot askerleri kusursuz atış yapabilmekteler; Amerikan menşeli şirketlerin ise icat etmiş olduğu küçük robotlar ile suikast ya da katliam yapabilecek kapasiteye sahipler. Avatar filmindeki robota benzer bir robotun Kore’de yapılabilmesi güç dengelerin/dengelerinin nasıl değişeceğinin göstergesidir.

Kumandası elimizde olduğu müddetçe robotların gelişimine hız verilecek. Vatandaşlık hakkı kazanan başka robotlar olacağı gibi hukuk karşısında insanlarla aynı haklara sahip de olacaklar. Ve asıl korkularımızın kaynağı ortaya çıkacak. Robotlar yönetimde söz hakkı olacak ve zaman içerisinde robotların yönetiminde kalacağız. Çünkü insanlar duygusaldır ve yanlış kararlar vermeye eğilimlidir. Her şeyiyle insanlar tarafından kurgulanan robot, insanları yönetme hakkına sahip olacak. Söylediklerim distopik bir film izlenimi verse bile Sophia ile verilen vatandaşlık hakkıyla bunun fitilini zaten ateşlemiş olduk. Hatta İngiltere Robot Yargıç bile yaptı. Şimdilik test aşamasında olan Robot Yargıcın ilerki zamanlarda davalara bakmayacağını söylemek çok güç.

Gelecek robotlar üzerinde kurulacak. Ve bu robotların pek çoğu Katil Robotlar olacak. Şu an bundan uzak gibi görünse de imkansız değil.