''Ağabey''in eli-gözü-kulağı enteller

Entelektüel kapasitenin işe yaramadığı zamanlar vardır; cibilliyetin yani adamlığın gerektiği zamanlar. Şayet tıynet sorununuz varsa eşek yüküyle kitap okusanız da fayda etmez.

Bütün marifetleri Erdoğan nefretinden ibaret olanların kendilerini hapsettikleri bu dar alanda yapacakları pek bir şey yok, rezil olmaktan başka!

Sosyal kültürel sınıf imtiyazlarını kaybetmenin panik atağıyla geliştirdikleri Erdoğan fobisinin körüklediği nefretle malul hale gelmekle onlar, entelektüel bakımdan toplu şekilde intihar ettiler:

Kürtçüsü Türkçü,

Türkçüsü Kürtçü,

liberali ulusalcı,

ulusalcısı liberal,

demokratı darbeci,

sağcısı solcu,

alayı birden “The Cemaat” yandaşı oldu.

“Bu ülke”nin insan evladını,

gözyaşlarıyla iğfal eden,

gavurla diyalog, müslümanla monolog peşindeki,

secdesinin takiyye olduğu ortaya çıkan,

millet-memleket düşmanı en ucuzundan bir emperyalist ajanı “düzmece Lawrence”a

biat ettiler.

Ex-pat’lar millete-memlekete olan nefretlerini “Erdoğan” kamuflajına soktular.

Erdoğan, “Paralel Yapı MOSSAD’la işbirliği yapıyor” diyor;

ama, her taşın altında Sabetayist arayan SonerYalçınKüçük oralı değil, “Erdoğan’a inat soyunalım” takılıyorlar.

Aralarındaki seviye farkını da hepten yok ettiler.

ÇalışkanYarakadaş’ın Sisi ve Dumanlı teorik (!) seviyesi EKOK ve EBOB’leri oldu.

“Ne istediler de vermedik” dedi diye Erdoğan’a hesap soran vesayetçi medyadan bir kişi çıkıp da, “peki siz ne aldınız” diye “paralelci takımına” sormuyor.

“Doğu’da yapılan duble yollar şiddetin altyapısını oluşturacak” diye fikrederek Fevzi Çakmak’ın işgalcilere yarar mantığıyla demiryollarına karşı çıkışı seviyesine ulaştılar.

Barışı savaş, demokratik açılımı diktatörlük, vesayetçi anayasayı değiştiren özgürlükçü düzenlemeleri otoriterleşme tesmiye ederek

Orwell’in “1984”ünü iyi etüd ettiklerini gösterdiler.

''1984'', Stalin'in Sovyetler Birliği ve Hitler'in SS Devleti gibi totaliter, vesayetçi, baskıcı bir devletin polis, yargı, eğitim ve diğer kurumları ve uygulamalarıyla bireyi nasıl izleyip, ezdiğini, aşağıladığını anlatır. Okyanusya isimli bu devlette ''Ağabey'' bütün gücü ellerinde tutuyordu. Her yerde ''Ağabey Seni Gözetliyor'' yazılı afişler asılıydı. ''Düşünce polisinin'' her yerde ajanları vardı. Telefonlar dinleniyor, insanlar en mahrem yerlerde bile tele-göz kameralarla izleniyordu. ''Ağabey''in amacı, aklı ve mantığı yoketmekti. Adalet, özgürlük, gerçek, bilgi, ülkü gibi kavramların tam karşıtı benimsetilmeye çalışılıyordu. Sloganlar: ''Savaş barıştır. Özgürlük tutsaklıktır. Bilgisizlik güçtür'' idi. Bu baskıcı dünyadan tarihe hiç bir iz bırakılmıyordu. Propaganda makinası ile insanının hafızası hep yeniden programlanıyordu. Tarih,''Gerçek Bakanlığı”nda değiştirilerek “resmi”leştiriliyordu. Günlük belgeler yok ediliyor, değiştirilerek arşivleniyordu. Değişen değerler ve dost-düşmana göre tüm arşivler yeniden düzenleniyordu. Farklı düşünceye hayat hakkı yoktu. Bu nedenle en ağır suç, düşünce suçu idi. ''Ağabey'in'' oyuncağı olmaktan kaçınanlar, düzmece delillerle tutuklanıp iftiralarla aşağılanıyor, bilincini temizlemesi isteniyordu.

“Bu ülke”de de insanlar ''1984''de olduğu gibi

uydularla, kameralarla izlendi, telefonları dinlendi;

dinlenmedik işadamı, gazeteci - yazar, kanaat önderi ve bürokrat bırakılmadı;

ortam dinlemesi ile elde edilen ses kayıtları, yargıdaki en özel bilgiler, bazı medyaya servis edildi ve internette yayınlandı;

evlerine, bilgisayarlarına, telefonlarına onları suçlayacak belgeler yerleştirildi; delil üreterek nerdeyse donanma çökertildi,

bilgisayarındaki bu digital verilerde, telefon konuşmalarında adı geçenler de tutuklandı;

suçu delillerle sabit olmamış insanlar, akıl almaz bir tezviratla terör örgütü üyesi olarak içeri tıkıldı, teşhir edildi, ne ile suçlandığını bilmeden aylarca hapiste kaldı;

sanık ve tanık ifadeleri, mahkemeden önce gazetelere sızdırılarak korku yaratıldı;

şantaj, montaj, tehditle insanların hayatları karartıldı,

henüz piyasaya çıkmamış kitaplar bile kovuşturuldu,

Ülkede herkese bu düzmece polis-yargı çetesi davalarından içeri alınırım korkusu ile şantaj yapıldı…

İnsanların özgürlük, demokrasi, barış, adalet ve uzlaşma isteğini emperyalizme peşkeş çeken, devlet olmak isteyen bu “Ağabey”, “İmam”, “Savcı”, “Yargıç”, “PolisŞefi”, “Filimci”, “Telekulakçı” takımının paralel yapısını tanıdınız mı?

 

“Bu ülke”nin düşmanı çoktur; ama türlü meşreplere, mezheplere, kültürlere ait olsalar da, hepsi birden kafirdir ve de tek millettir.

Türkiye iseniz, Türk Milleti olarak, kafirin karşısında tek başınasınızdır. Hep öyle olmuştur.

Türk olmak kolay değil!

Tarihte, Türk Milleti’nin müttefiki olmamıştır [Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Araplar Türk Milleti’nin anasırıdır; bizatihi kendisidir]. Aralarından Türk Milleti’ne kasteden çıktıysa onlar zaten Kürtler’e de, Ermeniler’e de, Rumlar’a da, Araplar’a da zulmetmişler ve etmektedirler.

“Bu ülke”, sıfatsız, yalın Türkiye’dir!

Osmanlı iken de, Selçuklu iken de öyleydi; yine, “yeniden”, daima öyle olacak, öyle kalacak, inşallah!

p.s.

Salih Tuna’dan alıntılarla yazılmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları

İş dünyasında şeytan uçurtmaları

İşiniz bitti! (mi?)

Sağım, Solum, Sobe!..

‘TC’ “Türkiye” değildir!

Her dönüşüm, yeni bir bilgi teorisidir.